Daha önce ziyaret ederek çok beğendiğim İzmir’in tarihi Bergama ilçesi, özellikle Berlin seyahatim sırasında orada bulunan Pergamon Museum‘u (Bergama Müzesi’ni) ziyaret ettikten sonra tekrar gelmeye can attığım bir şehirdi. Çünkü Bergama’yı daha iyi anlayabilmek, buranın tarihi önemini kavrayabilmek ve “tarihi eserler yerinde güzeldir” cümlesinin ne kadar doğru olduğunu ancak Berlin’i ziyaret ettikten sonra anlayabilmiştim. Bu yazımda her iki şehri de ele alarak, tarihi bir bütünlük içerisinde Bergama’da gezilecek yerleri bulabilirsiniz.
Giriş
Bergama’ya ilk seyahatimi 1 Eylül 2013 yılında yapmıştım. Günübirlik geldiğim ve hakkında bugünkü kadar detaylı bilgiye sahip olmadığım için tekrar geldim ve bu sefer bir gece kaldım. Üstelik ilginçtir, tarih öyle bir denk geldi ki, bundan tam 2 sene önce bugün, yani 3 Nisan 2014’te Berlin’deydim 🙂
Peki nedir bu Berlin olayı?… Osmanlı’nın gerilemeye başladığı ve tarihi eserlerin sahipsiz kaldığı dönemde, Anadolu’da bulunan pek çok tarihi eser dönemin batılı arkeologları tarafından keşfedilerek yerlerinden sökülmüş ve kendi ülkelerindeki müzelere gönderilmiştir. Yurtdışında bulunan tarihi eserlerimiz arasında en önemli ilk üç sırada yer alan Zeus Altarı ise Bergama’da, Alman arkeolog Carl Humman tarafından keşfedilmiş ve gemilerle Bergama’ya gönderilmiş. Bugün Berlin’de bulunan Pergamon Museum, Berlin’in en çok turist çeken ve ziyaret edilen müzesidir.
Bergama Hakkında
Bergama; İzmir’in kuzeyinde, merkeze 107 kilometre uzaklıkta bulunan bir şehirdir. Sahip olduğu zengin tarihi geçmiş ve arkeolojik açıdan 140 yıla yakın süredir devam eden kazı ve kurtarma çalışmaları ile dünyanın önemli arkeoloji kentlerinden birisidir. 2014 yılında UNESCO çok katmanlı kültür mirası listesine dahil olmuştur (UNESCO listesine giren 999. şehridir).
D240 karayolu üzerinden Bergama yönüne döner dönmez eğer buraya ikinci kez geliyorsanız büyük bir tepenin üzerinde bulunan Akropolü hemen fark edeceksiniz. Eğer ilk kez geliyorsanız, Atatürk Bulvarı üzerinden şehir merkezine yaklaştıkça antik şehir daha belirgin hale gelmeye başlayacak ve yaklaştıkça gözünüzü ondan alamayacaksınız. Çünkü günümüz şehir yaşantılarında büyük apartmanlar/plazalar görmeye alışkın bizler için, kafamızı kaldırdığımız zaman rahatlıkla görebildiğimiz ve uzaktan çok heybetli gözüken bu antik şehir, üstelik tarihinde hiçbir uygarlığa boyun eğmemiş ve çok önemli buluşlara imza atılmış bu başkent, tepenin üzerindeki görüntüsüyle tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de Bergama’ya gelenleri selamlıyor ve adeta “ben hala buradayım” diyor.
Tarihi
Bergama’nın adı her yazılı kaynakta farklılık göstererek Pergamon ya da Pergamum olarak geçiyor ancak her iki kelimenin anlamıda, eski dönemlerde Anadolu’da yaşayan Hitit halkının dilinde “kale (yukarı şehir)” anlamına geliyor. Yapılan bilimsel araştırmalara göre Bergama ve çevresinde ilk yerleşimin milattan önce 3000’li yıllar kadar (eski tunç çağı) gittiği anlaşılmaktadır. Eğer göçebeliği ya da savaşları saymazsak, Bergama’da düzenli yaşam ve şehirleşme milattan önce 7-6. yüzyılda başlamıştır.
Şehrin kimin tarafından kurulduğuyla ilgili ise tarihi kaynaklarda iki farklı isim öne çıkar. Lidya’lı gezgin ve coğrafyacı olan Pausanias, Yunanistan’dan Mısır’a kadar yaptığı seyahatleri yazdığı “Yunanistan’ın Tasviri” kitabında Bergama’nın kahraman Pergamus tarafından kurulduğunu yazmıştır (zaten şehrin diğer bir adı Pergamus olarak geçmektedir). Başka bir kaynakta ise Bergama’nın Herakles’in oğlu Telephos tarafından kurulduğu yazmaktadır. Ancak Bergama ile ilgili en kesin ve kabul edilen bilgi, MÖ 400-399 yılları arasında Yunan Filozof Sokrates’in öğrencisi olan Ksenofon‘un yazdığı “Onbinlerin dönüşü” kitabı olarak kabul edilmektedir. Ksenofon, MÖ 400-399 yıllarında Bergama’ya uğradığı ve burada yerel yönetici olan Eregtria’lı Gongylos’un evinde kaldığından bahseder.
Büyük İskender’in MÖ 334 yılında doğu seferine çıkmasıyla, Perslerin Anadolu’daki 200 yıllık saltanatı son bulmuş ve Pergamon da Makedonya Krallığı’nın hakimiyeti altına girmiştir. Ancak İskender’in beklenmedik şekilde genç yaşta (33) ölmesinden sonra fethedilen tüm topraklar, ardılları tarafından paylaşılmış ve Makedonya’lı komutan Lysimachos kendisini Bergama’nın kralı ilan etmiştir. Şehrin savunmasını güçlendirmek için ise subay olan Philetarios’u görevlendirmiştir. Ancak Philetarios, MÖ 282 yılında bir isyan çıkararak yönetime el koymuş ve yaklaşık 150 yıl sürecek olan Bergama Krallığı‘nın temelini atmıştır. Devamında ise Bergama Krallığı’nı yöneten krallar ve hüküm süreleri şu şekildedir.
- Milattan Önce 281-263Pheiletarios
- MÖ 263-241I. Eumenes
- MÖ 241-197I. Attalos
- MÖ 197-159II. Eumenes
- MÖ 159-138II. Attalos
- MÖ 138-133III. Attalos
Pergamon Krallığı’nın 150 yıl süren tarihinde sınırları Marmara Denizi kıyısından Akdeniz’e kadar uzanmış. II. Eumenes ise Atina Akropolünü örnek alarak Bergama’nın helenistik dönemde dünyanın en güzel kentlerinden birini olmasını istemiş. Bu nedenle Pergamon Krallarının kültür ve sanata verdikleri önem, mimarlık ve heykeltraşlık alanında önemli eserlerin çıkmasını sağlamış.
Bergama’nın kısa tarihi bu şekilde. Daha fazla detayı Bergama Akropolü yazımda bulabilirsiniz.
Gezilecek Yerler
Bergama; her ne kadar Akropol, Antik Hastane (Asklepion) ve kısmen arkeoloji müzesi ile özdeşleşse de, gezilecek pek çok noktası daha bulunuyor.
AKROPOL (Kale Tepesi)
Akropol, kelime anlamı olarak Antik Yunanca’da “tepede bulunan şehir” anlamına gelir. Bergama’da bulunan akropol ise bulunduğu arazinin yapısı gereği, çevrede doğal bir düzlük olmaması sebebiyle oldukça dik ve çevreye hakim bir alana kurulmuş.
Pergamon Krallığı’nın güçlenmeye başlamasının ve sonrasında Roma İmparatorluğu’nun parçası gelmesinin ardından, dönemin ihtiyaçlarına göre Akropol’e yeni dini, resmi, siyasi, ticari ve sosyal anlamda kullanılan pek çok bina eklenmiş veya varolanlar genişletilmiş. Ancak bu genişletme çalışmaları zamanla o kadar büyük bir alana yayılmış ki, tepenin yamaçlarına, hatta neredeyse bugünkü Bergama’nın merkezine kadar krallığın merkezi genişletilmiş.
Bir zamanlar tüm Ege Antik Devletlerinin koruyucusu olan Pergamon Krallığı’nın başkenti Akropol’de bulunan yapılar şunlardır:
- Arsenaller (silahların depolandığı yerler),
- Saraylar,
- Dini İbadethaneler (Athena Kutsal Alanı, Traianus Kutsal Alanı, Büyük Sunak, Zeus Sunağı, Demeter Kutsal Alanı)
- Kütüphane (dönemin dünyada en büyüğü),
- Antik tiyatro (dünyanın en dik tiyatrosu),
- Hamam,
- Gymnasium,
- Attalos Evi
- ve dahası…
Buraya Ölüm Giremez! “ASKLEPİON”
Asklepion, kelime anlamı olarak Latince’de “şifa tapınağı“, yani hastahane anlamına gelmektedir ve bu isim, Yunan Mitolojisi’nde sağlık tanrısı olan “Asklepios“un adından türetilmiştir. Bergama’da bulunan Asklepion ise Roma döneminde antik çağın en önemli şifa merkezlerinden biri olup, sağlık tanrısı Asklepios adına, ilk olarak MÖ 4. yüzyılda kurulmuştur.
Bergama Asklepionu, tarihindeki en parlak dönemini MS 2. yüzyılda, Roma İmparatoru Hadrian zamanında yaşamıştır. Bugün burada bulunan ve aşağıya yazdığım kalıntıların çoğu Hadrian döneminde yaptırılmış veya dönemin ihtiyaçlarına göre genişletilmiş. Özellikle telkin ve müzik tedavisi gibi günümüzde hala kullanılan tedavi yöntemlerinin ilk kez denendiği antik hastane Asklepion’da bulunan yapılar şu şekildedir:
- 3.500 kişilik amfitiyatro,
- Kütüphane,
- Asklepios tapınağı,
- Galeriler,
- Tüneller,
- Uyku odaları,
- Kutsal Su,
- Yılanlı Sütun
Kızıl Avlu (Mısır Tanrıları Tapınağı)
Bergama’nın antik dönemde en büyük yapısı, 270 metre uzunluk ve 100 metre genişliği olan Kızıl Avlu ya da diğer adıyla Bazilika‘dır. Yapımında kullanılan kırmızı tuğlalar nedeniyle Kızıl Avlu olarak adlandırılan yapı, Roma İmparatoru Hadrianus tarafından, MS 2. yüzyılda Mısır tanrıları Serapis, İsis ve Harpokrates‘i anmak için yaptırılmıştır. Kayıtlara her ne kadar Hadrianus’un Mısır Kültürüne gösterdiği ilgiden dolayı yaptırdığı geçiyor olsa bile, bunun o dönem için siyasi bir hamle olduğunu kestirmek hiçte zor olmasa gerek.
Kızıl Avlu gerçekten oldukça büyük bir alanı kaplamaktadır. Bugün ayakta kalan anıtsal bölüm 60×26 metre boyutlarındadır (eklediğim plana göre mavi arkaplanı olan yer). Yapıldığı dönemde etrafı 270×100 metre boyutlarında ve 13 metre yüksekliğinde büyük surlarla çevriliymiş. Girişi yalnızca güney tarafında yer alan kemerlerden yapılırmış. İçeriye giren bir ziyaretçi avlu içerisinde 200 metre yürüdükten sonra, sütunlu girişten geçerek anıtsal bölüme ulaşırmış.
Rotunda, mimaride yuvarlak yapılara verilen isimdir. Buralar çoğunlukla birer kubbeye sahiptir ve kubbenin ortasında içeriye ışık girmesi için küçük bir delik (opaion) vardır. Ancak ilginç olan bu deliklerden hiçbir zaman yağmur suyunun içeriye girmemesidir. Bunu Roma seyahatim sırasında öğrenmiştim 🙂 Kızıl Avlu’da ise iki adet rotunda bulunmaktadır.
Güney Rotunda, 1.90 metre kalınlığında duvarla çevrili olup, yarıçapı 12 metredir. Fotoğrafa dikkatli bakarsanız, duvarının farklı taşlardan inşaa edildiğini farkedeceksiniz. Sebebi buranın her dönem farklı amaç için kullanılmış olmasından dolayıdır. Yani yapıldığı dönemde içerisi mermer ile kaplıyken, 19. yüzyılda, Osmanlı döneminde zeytinyağı fabrikası olarak kullanılmıştır (!). Ayrıca yine fotoğrafta gözüken boşluğun (niş) olduğu yerde bir heykel olduğunu tahmin etmek hiçte zor değil 🙂
Rotunda’nın yüksekliği 18 metre gibi oldukça büyük bir boyuta sahiptir. Yapımında önce tuğla ile kalıbı yapılmış ve üzerine Roma çimentosu dökülerek bu hale getirilmiştir. Fotoğrafa dikkatli bakarsanız deliğin olduğu bölümün etrafının beyaz olduğunu görebilirsiniz. Yani bu deliğin yarıçapı Roma döneminde 3.70 metre iken, fabrika olarak kullanıldığı dönemde daraltılmış ve 1 metreye düşürülmüştür.
Bu arada Güney ve Kuzey Rotunda’ların ne için yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir.
Kızıl Avlu, o dönem Selinus Nehri olarak adlandırılan Bergama Çayı‘nın üzerine muhteşem teknikler kullanılarak inşaa edilmiştir. Mimari bezemeler ve kült heykellerine bakıldığında, o dönem için Pergamon’un hiçbir yerinde rastlanmayan yabancı teknikler kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu da muhtemelen başka yapılardan etkilenmesi veya onlara rakip olmasından kaynaklıdır. Yeraltı tünelleri ise Rotundalar ve anıtsal yapıyı birbirine bağlamaktadır.
Kızıl Avlu’nun güney bölümünde anıtın çatısını taşımak için muazzam düzeyde figürler varmış. Örneğin fotoğrafta gözüken aslan başlı Sekhmet heykeli, Mısır Mitolojisinde savaş ve yıkımın Tanrıçasıdır. Günümüzde taşıyıcı sütunların sadece temelleri bulunmakta olup, Sekhmet rekonstrüksiyon’dur.
Bergama Köprüsü
Bergama Köprüsü ya da diğer adıyla Bodrum Köprüsü, Roma İmparatorluğu döneminde Kızıl Avlu ile birlikte inşaa edilmiştir. 196 metre uzunluğunda olup, Antik Dönemden günümüze ulaşan en uzun köprü olma özelliğindedir. Fotoğrafta küçük bir bölümü gözüküyor ancak köprünün üzerinde yol geçiyor ve aynı şekilde üzerine evler inşaa edilmiş durumda. Gerçekten hayret verici bir köprü bana kalırsa 🙂
Arkeoloji Müzesi
Bergama, Türkiye’de ilk arkeolojik kazı çalışmalarının yapıldığı şehirlerden biridir. Osman Hamdi ile başlayan süreçte Bergama ve çevresinden çıkarılan eserlerin her ne kadar büyük bölümü yurtdışına, bazı parçaları ise İstanbul’a götürülmüş olsa bile, Bergama Arkeoloji Müzesi’nde de çok sayıda eser sergilenmektedir. Bugünkü bina eskiden mezarlık olarak kullanılan yere, 1936 tarihinde yapılmıştır. 1978 yılında ise içerisine etnografya bölümü eklenmiş olup, günümüzde hala Bergama, Çandarlı, Yenişakran, Aliağa gibi antik kentlerde yapılan kazı çalışmaları sonucunda bulunan eserlerin getirilerek sergilendiği bir müzedir.
Maltepe / Yığmatepe / Tavşantepe Tümülüsü
Tümülüs, kelime anlamı olarak toprak yığılarak yapılmış ve içerisinde mezarlık olan tepeciklere verilen isimdir. Bergama’da 3 adet büyük tümülüs bulunmaktadır.
Maltepe Tümülüsü 20 metre yükseklikte, 170 metre çapındadır. Diğer tümülüslerden farklı olarak Akropol alanına bakan bir kapısı vardır. Zamanında açık olan kapıdan girilerek içeride bulunan lahitler yağmalanmış ve çökmeler yaşanmış.
30 metreyi aşan yüksekliği, 158 metreyi aşan çapı ve 260.000 metreküp kum ve taş ile yapılan Yığmatepe’de araştırmalar Türk-Alman ve Fransız arkeologlar tarafından son tekniklerle halen devam etmektedir. İlk bulgulara göre burada yer alan başka bir tümülüsün üzerine yenileri inşaa edilerek bu boyuta ulaştığı yönündeymiş.
Bergama tümülüslerinde kimlerin mezarı olduğu, yapım teknikleri vb. gibi konular ilk olarak 1900’lü yıllarda başlamış ancak yeterli teknik donanıma sahip olunmadığından dolayı günümüzde sondaj yöntemi ile devam etmektedir. Aynı zamanda Akropol, Asklepion gibi alanlarda da kazı ve kurtarma çalışmaları yapılmaktadır.
Kız Türbesi
Her Şey Fena Bulur
Ancak Allah Baki Kalır
12.-13. Yüzyılları Arasında Hüküm Sürmüş
Bizanslılar’dan Balıkesir’i (Mizya) Alıp Taht Şehri Yapmış,
Danişmend Gazi Soyundan Kalem Şah Oğlu
Karesi Bey Oğlu Dursun Bey
Bergama Kalesinden Atılan Bir Ok İle
Meratibi Şehadete Naili Murad Olmuştur
Ruhuna El Fatiha
Merhum Kamil Erem’in Kerimesi
Tarafından Yaptırılmıştır
Geleneksel Bergama Evleri
Bergama şehir merkezi ile Akropol alanında kalan bölgede çok sayıda geleneksel ev bulunuyor. Ardışık olarak inşaa edilen evlerin çoğu günümüzde Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından restore edilmiş/ediliyor. Bu bölgenin dar sokaklarında dolaşırken kaybolmamak imkansız 🙂
BERGAMA’DA GÖRÜLECEK DİĞER ŞEYLER
15. yüzyılda yapılmış olup, 1930 yılında burada yer alan Arap Camii’nin yıkılmasının ardından kendisi ayakta kalmıştır. Halk tarafından Güdük Minare olarak adlandırılmaktadır.
ÖZET
Bergama, sahip olduğu zengin tarih ve kültürel mirasa rağmen Türkiye’de yeterli ilgiyi göremeyen bir ilçe bana göre. Özellikle buraya gelen turist sayısı son yıllarda bir hayli azalmış. Tabi bunda şehir esnafının Pazar günleri kapalı olmasının da etkisi büyük olsa gerek. Ancak yine de Bergama, benim Türkiye’de en çok sevdiğim ilçelerden birisidir. Oldukça fazla gezilecek yeri, köftesi ve patlıcan çığırtması var bi kere 🙂 Bergama’yı ziyaret edeceklere şimdiden iyi seyahatler diliyorum.
-
Gezilecek Yerler
-
Ucuzluk
-
Güvenlik
-
Ücretsiz Wi-Fi Olanakları
-
Gece Hayatı
-
Kaç Gün Kalınır?
-
Tekrar Gidilir Mi?
-
Yeme-İçme
Özet
Bergama, Türkiye'de en çok sevdiğim ilçelerden birisidir. Çok önemli arkeolojik kalıntılara ev sahipliği yapmasına rağmen gerekli ilgiyi görmediğini düşünüyorum.
Yahya YOLCU
02 Nisan 2021Ben bergamada yaklaşık 1,5 yıl yaşıyorum.Arkadaş çok güzel yazmış. Desteklenmesi lazım. Yığmatepe tümülüsüne ilk gittiğimde hayretler içinde kaldım. Burdada açıklamış çok güzel olmuş. TEŞEKKÜRLER Şahin DOĞAN…