Madrid Gezi Rehberi

35 gün süren InterRail seyahatimde İspanya’nın tüm popüler ve turistik şehirlerini gezdikten sonra son durağım Madrid olmuştu. Özellikle Barcelona başta olmak üzere Endülüs bölgesinde bulunan şehirlerin ardından (Sevilla, Granada ve Cordoba), Madrid ile beklentim epey yüksekti ancak hiç tahmin ettiğim gibi bir şehirle karşılaşmadım. Beklentilerimin epey altında kalan Madrid ile ilgili gezi notlarımı bu yazımda bulabilirsiniz.

Madrid Hakkında

Madrid, İspanya’nın başkenti ve en büyük şehridir. Çok zengin bir tarihi olmasına rağmen yaşadığı iç sorunlar nedeniyle çoğu yapısını koruyamamış ve tıpkı Berlin gibi tamamen modern mimariyle inşaa edilmiştir. Genel tarihine baktığımız zaman o coğrafyanın klasiği olarak Roma Cumhuriyeti döneminde kurulmuş, ardından Vizigotlar, 9. yüzyılda ise Endülüs Emevileri tarafından yönetilmiş. Emeviler’den önceki tarihi çok net olmasada, şehirden ilk kez 9. yüzyılda Arapça “suyu bol şehir (water-rich city)” anlamına gelen “Magerit” adıyla bahsedilmiş. 1085 yılında ise Kastilya Krallığı tarafından fethedilmiş ve bölgedeki müslüman egemenliği son bulmuş.

1561 yılında II. Felipe, İspanya Krallığı’nın başkentini Toledo’dan Madrid’e taşımış ve bu Madrid’in kaderinin sonsuza dek değişmesine sebep olmuş. Madrid, bu tarihten sonra İspanya’nın ekonomik ve politik anlamda merkezi haline gelmiş, yeni kıtaların keşfiyle güçlenen krallığınsa en önemli şehri, hatta Avrupanın en önemli şehri haline gelmiş.

Madrid’in günümüzde turizm anlamında vadettiği şeylerin çoğu 18. yüzyılda Kral III. Carlos‘un yaptırdığı saray ve birtakım yapılardan ibarettir. Bunların hepsinin detaylarını gezilecek yerler bölümünde tek tek ele alıyor olacağım ancak girişte belirttiğim gibi İspanya’nın pek çok şehrinde bulunan tarihi yapıların (katedral, Roma kalıntıları, Endülüs sarayları vb.) neredeyse hiçbiri Madrid’de yok. Bu nedenle Madrid için “İspanya’nın Ankarası” demek hiçte yanlış bir söz olmayacaktır. Ancak bu benzetme “Ankara’nın aynısı” anlamında değil, İspanya’nın geneline bakıldığı zaman buranın daha çok yeni mimariyle yapılmış bir diplomasi şehri olmasındandır.

Opera Binası ve önündeki Kraliçe II. Isabel Heykeli. Nam-ı diğer Kirli Isabel (yılda 2 defa yıkandığı için)..

19. ve 20. Yüzyıl İspanya’sı:

  • 1807 – 1813Napolyon’un askeri kuvvetleri tarafından İspanya’daki pek çok şehir işgal edilmiş.
  • 19. yüzyılEkonomik kriz yaşanmış, çıkan ayaklanma sonucunda Kraliçe II. Isabel sürgüne yollanmış.
  • 1873Birinci İspanya Cumhuriyeti ilan edilmiş.
  • 1898İspanya, Amerika kıtasındaki son toprağı olan Küba’yı kaybetmiş.
  • 1931İkinci İspanya Cumhuriyeti ilan edilmiş ve rejimin ilk başbakanının çıkardığı kanunlardan dolayı ülkede milliyetçiler ile cumhuriyetçiler arasında çatışmalar başlamış.
  • 1936 – 1939İspanya genelinde iç savaş başlamış ve bundan en büyük zararı başkent Madrid görmüş. Bombardımanlardan dolayı şehir ağır hasar alarak, tarihi yapılar büyük ölçüde zarar görmüş.
  • 1939 – 1975 (Francisco Franco Dönemi)İspanya İç Savaşı sırasında milliyetçilere öncülük eden Franco, savaşın ardından ülkenin başına geçerek tekrar krallık ilan etmiş. Kendisini ise bu krallığın kralı ve ömür boyu koruyucusu olarak atamış.
  • 1977Franco’nun ölmeden önce atadığı varisi I. Juan Carlos, ülkeyi kendi başına yönetmek yerine bu tarihte bir seçim yaptırmış ve İspanya’da demokrasi rejimine geçilmiş.

Şehiriçi Ulaşım

Madrid’in oldukça gelişmiş bir metro ağı bulunuyor. Bu konuda dünyanın en iyi metrolarından birine sahip olduğunu ele alırsak günde birkaç kere mutlaka metroyu kullanacağınızı düşünüyorum. Bu nedenle her seferinde tek kullanımlık bilet yerine, 10 kullanımlık bilet almak daha avantajlı olacaktır.

Madrid Metro Haritası

Yukarıdaki haritanın sağ üst tarafında gözüken “Barajas“, Madrid Havalimanı oluyor. Oradan şehir merkezine gelmek oldukça kolay. Şehir merkezi ise yine haritada görebileceğiniz “Sol / Opera / Gran Via” ve çevresi olmaktadır. Santiago Bernabeu ve Vicente Calderon‘a yine metroyu kullanarak ulaşmak mümkündür.

Gezilecek Yerler

Madrid, gezilecek yerler bakımından zengin bir şehir değildir. Aşağıda her ne kadar uzun bir liste görecek olsanız ve bu listeyi daha da çoğaltmak mümkün olsa bile, sonuç itibariyle meydanlar, parklar ve caddelerden bahsedeceğim. Yani buralar turistlerden çok yerel halkın vakit geçireceği yerlerdir.

Royal Palace

Kraliyet Sarayı

İlk olarak 9. yüzyılda müslüman egemenliğinde inşaa edilen Madrid Kraliyet Sarayı, 16. yüzyıldan sonra İspanya Krallığı’nın resmi ikametgahı haline gelmiş. Ancak 1734 yılında çıkan büyük bir yangın sonucunda neredeyse tamamına yakını yanmış ve devam eden yıllarda yenilden yapılmış. Ardından 1975 yılına, yani Franco’nun ölümüne kadar resmi ikametgah olarak kullanılmaya devam edilmiş ve o tarihten sonra müzeye dönüştürülmüş.

Saray İçerisinden

Kraliyet Sarayı, Madrid’de gezilecek yerlerin en başında geliyor. Kötü haberi ise hemen vereyim, sarayın içine girdikten sonra sadece yukarıda gördüğünüz gibi girişte fotoğraf çekmeye izin var. Diğer tüm alanlarda fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Ancak sarayı mutlaka gezmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü kraliyet odalarındaki tüm eşyalar korunmuş ve aynen zamanında kullanıldığı şekliyle bırakılmış. Odalar o kadar süslü ve güzel ki, her biri birbirinden farklı ve inanılmazlar. Hayatımda gezdiğim en güzel yerlerden biriydi açıkçası. İşte tek sorun, gezdiğinizle kalıyorsunuz ve hatıra olması için fotoğraf çekemiyorsunuz. Bu konuda içeride her odada birkaç adet güvenlik görevlisi bulunuyor.

Saray İçerisinden

Sarayın 3,418 odası bulunuyormuş ancak ben 20-30 tanesini falan gezdim. Sanırım odaların büyük bölümü ziyarete kapalı ya da ben tam olarak gezmeyi beceremedim 🙂 Saray ziyaretçi odaklı düzenlendiği için, yani bir noktadan gezmeye başlayıp, dümdüz ilerliyorsunuz ve sonunda başladığınız noktaya geri geliyorsunuz. Buralarda başka girişler vardı da ben mi kaçırdım bilemiyorum ancak gezdiğim 20-30 tane oda sarayın en önemli bölümleriydi. İçerisinde taht odası, yemek odası, kralların kişisel odaları vb. bulunuyor ve inanın bana harikalardı.

Royal Armoury Bölümü

Sarayın içini gezdikten sonra kraliyet cephaneliğinin sergilendiği müzeyi de gezmek mantıklı olacaktır. Burası sarayın bulunduğu büyük avlunun sol tarafında yer alan küçük binada bulunuyor. İçerisinde ise 15. yüzyıldan itibaren İspanya tarihindeki önemli pek çok askeri eşya (zırh, silah, bayrak vb.) sergileniyor. Bu alanda dünyanın en büyük müzesiymiş ancak yukarıdaki Madrid tarihini iyi okuduysanız, Yarımada Savaşı ve İspanya İç Savaşı sırasında buradaki eserlerin büyük bölümü yağmalanmış ya da zarar görmüş. Bu bölümde de fotoğraf çekmenin yasak olduğunu belirteyim ancak ben gizliden bi tane çekmiş bulundum 🙂

Kraliyet Sarayına ve cephaneliğe giriş fiyatı tam 11 Euro, öğrenci 6 Euro. Eğer AB vatandaşı üyesiyseniz akşam 6 – 8 arası ücretsiz gezebilirsiniz (ayrımcılığa gel). Ortalama gezi süresi 3 saat, eğer audio guide (sesli rehber) kiralarsanız ortalama 6 saatte gezmek mümkün olacaktır. Pek zannetmiyorum ancak eğer saraya özel bir ilginiz yoksa sesli rehber kiralamanızı tavsiye etmiyorum. Çünkü odaların içerisinde yer alan 1-2 cümlelik İngilizce açıklamalar gayet yeterli oluyorlar.

Almudena Cathedral

Almudena Katedrali

Almudena Katedrali, Kraliyet Sarayının hemen yanında olduğu için Madrid’in en çok gezilen yerleri arasında ikinci sırada yer alıyor. 16. yüzyılda İspanya Krallığı’nın başkentinin Toledo’dan Madrid’e taşınmasının ardından, yeni başkentte herhangi bir katedral olmamasından dolayı buraya dikkat çekici bir katedral yapılmak istenmiş. Bu nedenle zaman ve maliyet tasarrufu açısından günümüzdeki katedralin bulunduğu yerdeki 10. yüzyıldan kalma bir caminin kalıntıları üzerine Almudena Katedrali inşaa edilmeye başlanmış. Ancak ülkenin ekonomik ve siyasi sorunları nedeniyle bu katedral ancak 1879 yılında tamamlanabilmiş. Tabi bu tarihte değil, yaşanılan iç savaşlar nedeniyle ancak 1993 yılında açılabilmiş!

Almudena Katedrali İçerisinden

2004 yılında ise şu anki İspanya Kralı VI. Felipe ve Kraliçe Letizia Ortiz bu katedralde evlenmişler. Bu da videosu:

Kraliçe Letizia Ortiz’in bu ikinci evliliği olacağı için gerek İspanya’da, gerekse Avrupa genelinde büyük tartışmalar yaşanmış. Ancak Felipe bu evliliği yapmak için gerekirse prens olmaktan vazgeçeceğini söylemiş (o tarihte presmiş). Sonunda evlenmişler ama… Neyse, bizi çok ilgilendirmiyor. Katedrale girişin ücretsiz olduğunu ancak içeride görülecek birşeyin olmadığını belirteyim.

Almudena Crypt - Katedral Bodrumu

Almudena Katedrali’nin bodrum katında kraliyet ailesi ya da ülkenin önde gelen isimlerin gömülü olduğu mezarlar bulunuyor. İç mimarisi ve yüksek sütunlarıyla kesinlikle görülmeye değecek olan bodrumun girişi katedral içerisinden değil, yan tarafından sağlanmaktadır. Girişte ise mutlaka 1 Euro bağışlanması gerekiyor. Siz bilirsiniz 🙂

Estadio Santiago Bernabéu

Bernabeu Stadyumu

Madrid’e gelip Real Madrid’in stadı olan Estadio Santiago Bernabéu‘yu gezmemek olmaz sanırım. Ben 2015 yılı Real Madrid – Juventus Şampiyonlar Ligi maçı sırasında Madrid’deydim ve ne var ne yok diye bakmak için stadın yanına gittim. Ancak biletim olmadığı için haliyle içeriye giremedim 🙂 Tabi futbolu sevdiğim için uzaktan da olsa bulduğum boş bir pub’da maçın son dakikalarını seyrettim…

İşte o Pub

Eğer Estadio Santiago Bernabéu’yu gezmek isterseniz maç olmadığı günlerde bunun ücreti 13 Euro. Tabi takvime bakıp burada maç denk getirebilirseniz o daha iyi olacaktır. 20-30 Euro’ya maç bileti bulmak mümkün.

Vicente Calderón

Vicente Calderon

Vicente Calderon, yine Madrid’in diğer bir önemli takımı Atletico Madrid‘in stadıdır. Ancak burayı gezmek Bernabeu’dan daha zordur. Çünkü birincisi buraya en yakın metro yaklaşık 15-20 dk uzaklıktadır ve giriş fiyatı 6 Euro olan stad mutlaka bir rehber eşliğinde gezilmelidir. Kötü yanı ise bu rehberli turlar günde sadece 5 sefer düzenlenmektedir.

MEYDANLAR

Madrid’de çok sayıda popüler meydan bulunmaktadır. Hepsinin kendi içerisinde bir anlamı ve hikayesi bulunsa da, burayı detaylı almaya gerek olmadığını düşünüyorum. Aşağıya tüm popüler meydanlarını hızlıca ekleyip, haklarında küçük bilgiler vereceğim.

Plaza Mayor

Plaza Mayor

Mayor Meydanı, III. Philip döneminde (1598–1621) yapılmış. Geniş açılı bir lensim olmadığı için düzgün bir fotoğraf çekemedim ancak burası dikdörtgen ve etrafı yine eski dönemden kalma binaların oluşturduğu bir meydan. Binaların alt katında pek çok cafe ve restoran, tam ortasında III. Philip’in heykeli bulunuyor.

Casa de la Panaderia
Plaza Mayor

Yukarıdaki bina meydan ile birlikte aynı dönemde fırın olarak inşaa edilmiş. Ancak burada çıkan 3 yangın sonucunda pek çok kez yanarak restore edilmiş. Günümüzdeki bina 1880 yılına ait. Fotoğrafta pek iyi gözükmüyor olabilir ancak buradan bahsetme sebebim bina dışındaki çizimler. Gerçekten oldukça farklı ve başarılı 🙂

Hazır buradan bahsetmişken meydanın arkasında kalan bir restorandan da bahsedeyim.

Botin Restoranı
Guinness Sertifikası
Menü

Botin Restoranı dünyanın en eski restoranı olarak Guinness Rekorlar Kitabına girmiş. 1725 yılından beri burada faaliyet gösteriyormuş. İlginizi çekebilir diye menü fiyatını da çektim ancak genellikle dolu bir mekan olduğu için öncesinde rezervasyon yaptırmakta yarar var.

Puerta del Sol (Güneşin Kapısı)

Puerta del Sol

Sol Meydanı, Madrid’in merkezi olarak kabul edilir ve gece gündüz her zaman kalabalık bir meydandır. Madrid’de pek çok kutlama ve gösteri bu meydanda yapılır. Adını 15. yüzyılda burada bulunan şehre giriş kapısının birinden almış. Bu kapı şehrin doğusunda bulunduğu ve güneşin ilk bu kapının ardından doğmasından dolayı buraya Güneşin Kapısı denilmiş. Fotoğrafta gözüken heykel Kral III. Carlos, tam karşısındaki bina ise postane binası oluyor.

Madrid'in sembolü Ayı ve Çilek Ağacı

Sol Meydanında aynı zamanda Madrid’in sembolü olan ayı ve çilek ağacı heykeli bulunuyor. 20 tonluk bu heykel buraya 1967 yılında dikilmiş. Heykel tamam, ancak şehrin sembolünün neden ayı ve çilek ağacı olduğunu kimse bilmiyormuş. Bu konuda birkaç teori varmış ancak hiçbirisi kesin değilmiş 🙂

Plaza de Cibeles

Cibeles Meydanı

Cibeles, Madrid’in bir diğer popüler ve 7/24 kalabalık olan meydanlarından biridir. Tabi bunu birazda gece otobüslerinin buradan kalkmasına borçlu 🙂 Meydan III. Carlos döneminde (1716 – 1788) yapılmış. Burada bulunan en önemli yapı fotoğrafta gözüken Cybele yani İletişim Sarayı‘dır. 1917 yılında yapılıp zamanında posta ve telgraflar buradan gönderilirmiş. Meydanın ikinci önemli şeyi ise tam ortada bulunan çeşmedir.

Plaza de España

İspanyol Meydanı

İspanya’nın her şehrinde mutlaka Plaza de Espana (İspanyol Meydanı) adında bir meydan bulunduğunu zaten Sevilla yazımda belirtmiştim. Ülke genelindeki aynı ada sahip en popüler meydan Sevilla’da, ikincisi ise Madrid’de yer almaktadır…

Meydanın tam ortasında bir dikilitaş bulunuyor ve alt tarafında ise bir adet oturan adam heykeli var. O kişi İspanyol yazar Miguel de Cervantes. En öndeki atlı heykeller ise kendisinin Don Kişot romanındaki karakterler…

Fotoğrafın sol tarafında gözüken büyük gökdelen 142 metre uzunluğuyla Madrid’in en yüksek binasıymış. 1957 yılında yapılmış ve içerisindeki asansörse dünyanın en hızlısıymış (saniyede 3 kat çıkabiliyormuş). Gökdelen bugün ofis ve ev olarak kullanılıyormuş.

Dikilitaşın arkasında kalan bina ise 1953 yılında milliyetçiliğin simgesi olması için diktatör Francisco Franco tarafından yaptırılmış. Onun ölümünün ardından bir süre avm ve ofis olarak kullanılmış. Ancak günümüzde ise hiçbir amaca hizmet etmiyor.

Gran Via

Gran Via (Büyük Yol) ve Cybele Meydanı

Madrid’in en önemli caddesi Gran Via yani Büyük Yol’dur. Adından da anlayacağınız gibi bu cadde oldukça uzun olup İspanyol Meydanından başlar, Cybele meydanında son bulur. Cadde üzerinde 20. yüzyıl mimarisiyle yapılmış pek çok alışveriş merkezi, mağaza ve restoran bulunmaktadır. Caddenin sloganı ise “Gran Via asla uyumaz!“dır yani her daim kalabalık bir caddedir.

Puerta de Alcalá

Alaca Kapısı

Cybele Meydanı’nın ilerisinde yer alan Alaca Kapısı, Kral III. Carlos’un İtalya seyahatinden döndükten sonra yapılmasını istediği bir kapıymış. 1778 yılında Neoklasik tarzda yapılan kapının mimarı ise, girişte bahsettiğim Kraliyet Sarayı’nı yapan kişi ile aynıymış (Francesco Sabatini).

Buen Retiro Park

Retiro Parkı

Retiro Parkı, Madrid’in en büyük, Avrupa’nın ise sayılı büyük parkları arasında yer alıyor. Toplam 1.4 kilometrekare gibi büyük bir alana kurulmuş ve içerisinde pek çok şey bulunuyor. Fotoğrafta gözüken göl ve XII. Alfonso Anıtı bunlardan sadece ikisi. Eğer Madrid’de yaşasam her gün buraya gelirdim dedirtti açıkçası 🙂

Hint müzik ve dans gösterisi

Park haftasonları oldukça kalabalık oluyor ve haliyle pek çok etkinlik yapılıyor.

The Temple of Debod

Debod Tapınağı

Debod Tapınağı, Madrid’de bulunan en eski yapıdır. Aslında bu tapınak Mısır’ın güneyine, Nil Nehrinin yakınlarına MÖ 2. yüzyılda inşaa edilerek tanrı Amun‘a adanmış. Sonrasında ise genişletilmiş ve tanrıça Isis‘e adanan bir şapel daha eklenmiş. Ama burada ne işi var diye sorarsanız, 1960 yılında tapınağın bulunduğu Aswan şehrinin yeniden yapılandırılması sırasında Debod Tapınağı başta olmak üzere bölgedeki pek çok tarihi eser zarar görmeye başlamış. UNESCO ise üye devletlere bir çağrı yaparak buradaki tarihi eserlerin korunmasını istemiş. İspanya hükümeti bu çağrıya karşılık vererek bölgedeki tarihi eserleri korumaya başlamış. Bunun üzerine Mısır hükümeti ise teşekkür etmek için İspanya’ya bu tapınağı bağışlamış. Tapınak Mısır’dan Madrid’e getirilmiş ve buraya konularak 1972 yılında halka açılmış. Günümüzde ücretsiz olarak gezilebiliyor.

Kraliyet Sarayı ve Almudena Katedrali

Tapınağın bulundu parkın güzel bir Madrid manzarası sunduğunu belirteyim. Yukarıdaki fotoğraf aynı zamanda 35 günlük interrail seyahatimde çektiğim son fotoğraf olma özelliğinde 🙂


Madrid ile ilgili anlatacaklarım bu kadar. Her ne kadar uzun bir yazı olmuş olsa da, genellikle cadde, meydan ve parklardan bahsettiğim için buralarda fazla vakit geçireceğinizi düşünmeyin. Genel hatlarıyla Madrid, 1 günde gezilebilecek bir şehir olmasına rağmen Avrupa’nın önemli bir şehri olmasından dolayı yapabilecek pek çok şey bulmak da mümkün tabiki 🙂

Yazımı bitirmeden önce, eğer ilginiz varsa Dünyanın en iyi sanat müzesi olan Prado Müzesi‘ni gezebilirsiniz. Ben gezmedim ancak oldukça kalabalık olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.

Madrid’e seyahat edeceklere şimdiden iyi tatiller diliyorum, görüşürüz!

Madrid'e Veda...

Yorum Yaz

Yorumlar

Mustafa
26 Nisan 2016

İyi günler. Etihad hava yolları ile Seule gidecegim. Fakat uçağım Abu Dhabi aktarmalı. Eğerki havalimanından dışarıya çıkmazsam transit vize almama gerek varmı. Aynı şekilde emirates ile gidersemde almama gerek varmı. Teşekkürler☺

Şahin Doğan
26 Nisan 2016

Abu Dhabi havalimanının sitesinde bu konuda bir bilgi var. Eğer bir sonraki aktarman 4 saatten az ise vize gerekmiyor diyor. Eğer havalimanında 4 saatten fazla kalacaksan o zaman transit vize alman gerekiyormuş ve 14 günlük veriyorlarmış. Detaylar burada: http://www.abudhabiairport.ae/english/airport-information/transit-information/less-than-4-hours.aspx

Mustafa
26 Nisan 2016

Kredi kartım olmadığı için internetten bilet alamıyorum. Herhangi bir bilet satış ofisine gitsem ücretler değişiyormu. Örnegin Etihad airvaysın sitesinde 1500 TL. Bilet satış ofislerinde ne kadar olur. Tesekkürler ☺

Şahin Doğan
27 Nisan 2016

Selamlar. Normalde az çok fark olur evet. Ama bu pahalı da olabilir, az da olabilir. Ancak Etihad Airways’in Türkiye’de aracı kurumu var mıdır onu bilemiyorum. Çünkü aracı kurumlar genelde THY, Pegasus, Sun Express vb. biletleri satılıyor.

Mustafa
26 Nisan 2016

Iyi günler tekrardan rahatsız ediyorum ama kusura bakmayın. Arkadasimin bi sorusu var.
Istanbul dan Etihad yada Emirates hava yollarini kullanarak ve Abu Dhabi aktarmasi yaparak Seule gidecegiz. Havalimanindan disari çıkmazsak eğer transit vizeye gerek varmı. Tesekkürler

Gaye
02 Ağustos 2016

Madrid’i bu kadar basite indirgemek ne kadar doğru bilemedim. Şahsen yalnızca Prado Müzesi’ni gezmem bir günümü aldı ve içerisinde bulunan Picasso eserlerinden de hiç bahsetmemiş olmanız ilginç. Ankara benzetmesine gelince de tabii ki ortak noktaları var her başkentin olduğu gibi. İçinde bakanlıkları ve diğer resmi binaları barındırıyor ancak şehri “yeni mimari” ile inşaa edilmiş bir şehir olarak yansıtmanın son derece yanlış olduğunu düşünüyorum belki de bu Madrid’i interrail ile gezmenizden kaynaklanıyor. Özellikle Chueca gibi merkezi bölgelere yakın semtlerde günümüz mimarisine sahip herhangi bir yapı bulmanız çok zor. Uzun ve dar sokaklar Madird şehir hayatının tam ortasında bulunuyor. Madrid şehrinde bir çok yapıda simgeleşmiş halde bulunan “Fallen Angel” figürlerinden de hiç bahsetmemişsiniz, belki sizin de gözünüzden kaçmıştır. En ünlüsü Puerta de Alaca’ya çıkan sokaklardan birinde Metropolis binasının üzerinde bulunur. Gözünüzden kaçmış olan ve bu nedenle Madrid’i yanlış tanımanıza-tanıtmanıza neden olan birçok başka örnek verebilirim. Madrid’i yakından tanıma fırsatı bulduğumdan üzerime alındığım ve yanlış anlaşılmaları düzeltme gereği duyduğum için yazdım. Teşekkürler.

Şahin Doğan
03 Ağustos 2016

Yorum için teşekkürler ancak eleştirilere katılmıyorum. Çünkü zaten yazıda Ankara örneğini birebir almayın, diğer İspanya şehirleriyle karşılaştırıldığında İspanya’nın Ankara’sıdır dedim. Yani Madrid’de; Sevilla, Granada, Valencia vb. şehirlerde olduğu gibi tarihi yapı fazla yok. Çoğunlukla geniş cadde ve meydanların olduğundan bahsettim.

Senin vermiş olduğun spesifik lokasyonlar Madrid’in modern mimariye sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Örneğin İstanbul’da Balat semti var. Tüm evler tarihi, neredeyse hepsi 1800-1900’lerden kalma. Ama bunu İstanbul’un geneline yaymıyorsun. “Her yer yeni bina, her yer plaza” diyorsun.

cengiz
01 Mart 2017

Teşekkürler

Elif
19 Mayıs 2017

Yarin madrid yolcusuyum. Yazinizi son gun, bugun gordum. Cok faydali o yuzden hemen print edip rehberi gibi kullanicam. Cok tesekkur ederim Sahin Bey 🙂