Sibiu Gezilecek Yerler

2007 Avrupa kültür başkenti Sibiu; meydanları, tarihi kiliseleri, müzeleri, şehir etkinlikleri ve günümüze kadar ulaşan kuleleriyle Romanya’nın turistik ve kültürel anlamda en önemli şehridir. Bu yazımda tarihiyle göz dolduran ve her gördüğünüz şeyin en az 300 yıllık olduğu Sibiu’da gezilecek yerleri bulabilirsiniz.

Giriş

Art Mania Festival

Transilvanya sehahatimde Alba Iulia’dan sonra gezdiğim son şehir Sibiu oldu. Burada 2 gece konaklamayı planlamış, ancak seyahat ettiğim tarihlerde şehirde festival olduğu için oteller dolmuş ve oldukça pahalanmıştı. Gecelik fiyatları 200 Euro’dan başlıyordu. Bense seyahat öncesinde konaklama için sadece gecelik 15 Euro ayırmıştım (normal zamanlarda bu fiyata konaklanacak yerler var). Hal böyle olunca bir pansiyonda 65 Euro’ya konaklamak zorunda kaldım (ertesi gün burası da doluydu).

Sibiu Tren İstasyonu

Şehirde sadece bir günüm olduğu için iyi değerlendirmek istedim. Alba Iulia’da 04:30’da kalkarak valizimi hazırladım ve 3 kilometre mesafedeki tren istasyonuna yürüdüm. 06:30 trenine bindikten sonra, 3.5 saatlik yolculuğun ardından 10:00’da Sibiu’ya ulaştım. Konaklayacağım pansiyon tren istasyonuna çok yakındı. Hızlıca check-in işlemlerini yaptıktan ve odaya yerleştikten sonra 10:30’da old town’a doğru yürüdüm.

Sibiu Tourist Information

Old town’da tourist information’u bulduktan sonra şehirle ilgili bilgi, kitapçık ve harita aldım. Özellikle harita çok iyiydi, çünkü şehirdeki her şeyi görmeyi sağlayacak güzel bir yürüyüş yolu işaretlemişlerdi. Bende buna sadık kalarak gezdim ve bu yerleri sırasıyla anlatacağım.

Sibiu

Gezilecek yerlere geçmeden önce şehirle ilgili biraz bilgi vereyim. Sibiu, Romanya’nın Transilvanya bölgesinde kalan 150 bin kişilik bir şehirdir. Bölgedeki diğer 6 şehir gibi, 12. yüzyılda bir Sakson şehri olarak kurulmuş. Vatikan’ın yazılı belgelerine göre adı ilk defa 1191 yılında Cibinium olarak geçmiş. Bu isim şehrin yakınlarından geçen Cibin Nehri dolayısıyla verilmiş.

Roma Dönemi Kalıntıları

Şehrin tarihi elbette Daçya, Kelt ve Roma döneminde kadar uzanıyor. Ancak bu dönemlerde yazılı kayıt tutulmadığı için, kuruluş yılı olarak 1191 kabul ediliyor. Tıpkı diğer Sakson şehirleri gibi (Bistrita, Braşov, Cluj, Medias, Sebes ve Sighişoara), 1241 yılında Tatarların saldırısına uğrayarak yerle bir ediliyor. 14. yüzyılda ise etrafı surlarla çevrilerek yeni şehir kuruluyor. Adına bir Sakson liderinden esinlenilerek Hermannstadt deniliyor (Almanca’da hala bu şekilde). 14. yüzyıldan itibaren Transilvanya bölgesinin en önemli ticaret merkezi haline geliyor.

15 ve 16. yüzyılda Osmanlı’ya karşı yapılan bir dizi savaşın ardından, Mohaç Muharebesi sonrasında Osmanlı’nın vasal devleti haline geliyor (yani vergi veriyor ve asker gönderiyor). Ta ki 1699 yılında, Novi Sad‘da imzalanan Karlofça Antlaşmasına kadar… Bu tarihten sonra Avusturya, Macaristan ve son olarak Romanya (1918) topraklarına katılıyor.

Şehrin kısa tarihi bu şekilde. Yazının ilerleyen bölümlerinde yer yer tekrar değineceğim.

Gezilecek Yerler

Sibiu büyük bir şehir olmasına rağmen gezilecek yerleri oldukça küçük bir alanda kalıyor. Bu da pek çok turist için bir tam günde gezilebileceği anlamına geliyor. Elbette her şehirde olduğu gibi old town bölgesi (eski şehir merkezi) dışında gezilecek yerleri bulunuyor, ancak buralar pek çok turistin ilgi göstermediği yerler (hayvanat bahçesi, ulusal park, açık hava müzesi vb.). Bu nedenle Sibiu için plan yaparken bir tam günde gezecekmiş gibi plan yapabilirsiniz (eğer müze gezmeyi seven biriyseniz süre uzayabilir).

Nicholae Balcescu Caddesi

Gelelim gezilecek yerlere. Sibiu’yu gezmeye pek çok kişi birazdan bahsedeceğim ana meydanlardan başlıyor. Ancak belli bir yürüyüş rotasına bağlı kalmak, hem tekrar tekrar aynı yere çıkmayı engelliyor, hem de yer yer yokuşu olan şehirde daha az yorulmak anlamına geliyor. Yani benim gibi şehrin güneyinden başlayıp, kuzeyine doğru adım adım gezmek yerine; ortasından başlayıp önce güneye, sonra tekrar ortaya gelip bu sefer kuzeye gitmek gibi düşünebilirsiniz. Bunu engellemek ve vakit kazanmak için şehri gezmeye Nicholae Balcescu Caddesi ile başlayabilirsiniz. Cadde üzerinde sağlı sollu cafeler, restoranlar ve yaz aylarında pek çok dondurmacı bulunuyor. Ben sabah kahvaltımı cadde üzerinde bulunan bir fırından poğaça alarak -ki Romanya fırınları bu konuda çok iyi-, birazdan bahsedeceğim kulelerin oradaki banklarda yapmıştım.

Hediyelik Eşya / Takı tezgahları

Caddenin sonunda hediyelik eşya ve takı tezgahlarının olduğu sokak var. Burada alışveriş için kısa bir süre mola verebilir, molanın ardından aşağıya doğru dümdüz ilerleyerek kulelerin olduğu bölüme ulaşabilirsiniz.

Weavers' Tower (Dokumacı Kulesi)

Sibiu’nun etrafı 14. yüzyıldan itibaren surlarla çevrilmeye başlanmış. Aynı dönemlerde savunma ve gözetleme amaçlı 39 defans kulesi eklenmiş. Surlar ve kuleler o kadar güçlüymüş ki, Osmanlı ordularını 3 defa durdurmayı başarabilmiş.

Potters' Tower (Çölekçi Kulesi)

Elbette kule sayısı bu kadar fazla olunca, içeride depolanan silah ve barutların patlaması da kaçınılmaz olmuş. 16. yüzyılda çıkan iki büyük yangından dolayı kuleler oldukça fazla zarar görmüş. Ancak Sibiu için bölgenin en zengin şehri dedik. Para bol olunca, kulelerin ve surların tamamı hızlıca yenilenmiş. Asıl tehlike 19. yüzyılda şehrin yatay genişlemesi nedeniyle yaşanmış. Yeni evler yapmak için surların, kulelerin ve kale kapılarının büyük bölümü yıkılmış. Tabi buna ülkenin geçtiği komünist dönem de eklenince, günümüze sadece 8 defans kulesi ve surların küçük bir bölümü ulaşmış.

Carpenters' Tower (Marangoz Kulesi)

Yukarıda eklediğim kuleler “3 kule” olarak adlandırılıyor. Birbirlerine yakın ve şehir merkezinde oldukları için turistik olarak görülebilecek düzeydeler. Diğerleri şehrin dışında ve bu 3’ü kadar bakımlı değiller.

Belki kule isimleri dikkatinizi çekmiştir. Transilvanya bölgesinde bulunan tüm savunma kulelerine dokumacı, ayakkabıcı, balıkçı vb. gibi isimler verilirmiş. Yani kim hangi mesleği icra ediyorsa, o kulenin bakımı ve sorumluluğu o meslek grubuna (loncaya) aitmiş. Kuleleri dikkatli incelerseniz, top atışlarının yapılabilmesi için büyük pencerelerinin olduğunu ve taştan yapıldıklarını fark edebilirsiniz.

National History Museum

Kulelerin ilerisinde National History Museum, yani Doğal Tarih Müzesi bulunuyor. 1895 yılında yapılmış bir binada hizmet veren müzede; jeoloji (yer bilimi), paleontoloji (fosil bilimi), botanik (bitki bilimi) ve zooloji (hayvan bilimi) kategorilerinde 1 milyondan fazla obje sergileniyor. Ben ziyaret etmedim, ancak Sibiu’da gezdiğim diğer müzelerden yola çıkarak buranın da oldukça güzel düzenlendiğini tahmin ediyorum. Doğal tarih müzelerini seven biriyseniz kesinlikle ziyaret etmenizi öneririm.

Şehir Mimarisi

Müzenin yanından sola dönerek, Gheorghe Lazar Sokağından yukarıya doğru ana meydana çıkıyoruz. Ancak arada şehir mimarisinden bahsetmek istiyorum. Romanya’nın Transilvanya bölgesinde gezilebilecek pek çok Orta Çağ şehri var. Fakat çoğu turistin yeterli zamanı olmadığı için başkent Bükreş, Drakula’nın şatosunun bulunduğu Braşov ve belki Sibiu’yu gezebiliyor. Ben tüm Transilvanya’yı gezdiğim için bölgede bulunan mimariye oldukça alışkınım. 18-19. yüzyıllarda tüm Transilvanya şehirlerine Art Nouveau (yeni sanat) ve Viyana Secession tarzı binalar inşaa edilmiş. Gerçekten oldukça estetik ve ince detaylara sahip olan bu binaları Sibiu’nun pek çok yerinde görmek mümkün.

Piata Mare (Great Square)

Şimdi geldik şehrin ana meydanına, yani Büyük Meydana. Geçmişte tahıl pazarı, halka açık konsey toplantıları ve idamların yapıldığı meydan; günümüzde old town bölgesinin merkezi ve şehrin en büyük meydanı konumunda. Etrafında pek çok cafe ve restoranla birlikte, gezilecek bazı yerler bulunuyor.

Brukenthal Art Gallery

Gezilecek ilk yer Brukenthal Sanat Galerisi. Ancak buna geçmeden önce, Doğal Tarih Müzesi’ni anlatırken bilerek atladığım önemli bir detayı paylaşmak istiyorum. Sibiu’da; Sanat Galerisi, Doğal Tarih Müzesi, Çağdaş Sanat Müzesi, Tarih Müzesi, Eczacılık Müzesi ve Avcılık Müzesi olarak toplam 6 adet müze bulunuyor. Bunların hepsi Habsburg’ların Transilvanya valisi olan Samuel von Brukenthal‘ın (1721 – 1803), Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden bir takım eserleri toplaması sonucu açılmış olan müzelerden oluşuyor. İlk müze Brukenthal’ın ölümünün ardından, 1817 yılında açılmış. Açılış tarihi itibariyle Romanya’nın ve Orta Avrupa’nın en eski, dünyanın ise en eski müzelerinden birisi. Yıllar geçtikçe daha fazla eser sergilenmeye başlamış ve yeni bağışlarla birlikte müzeler 6 bölüme ayrılmış. Hepsi de bir zamanlar Brukenthal’a ait olan saraylarda sergileniyorlar.

Brukenthal Sanat Galerisi

Brukenthal Müzeleriyle ilgili vereceğim diğer bir önemli detaysa fotoğraf çekmenin hepsinde yasak olması. Tüm müzelerde güvenlik nedeniyle çok sayıda güvenlik görevlisi bulunuyor ve oda başına en az 2 kamerayla izleniyor. Ben hayatımda gizlice fotoğraf çekme konusunda bu kadar sorun yaşamamıştım 🙂

Brukenthal Sanat Galerisi

Şimdi gelelim sanat galerisine. Eminim pek çok kişi burayı sadece resimlerden oluşan bir müze zannetmiştir. Ancak emin olun bundan çok daha fazlası. Öncelikle geçmişte saray olarak kullanıldığı için, 1. katında o dönemlerde kullanılan eşyalar sergileniyor. Her bir odanın kendine ait bir hikayesi ve amacı var. Bunların hepsi birbirleriyle bağlantılı odalar. Yani sürekli bir odadan başka bir odaya geçiyorsunuz. Her oda mutlaka başka bir odaya çıkıyor. Gezmeye başladıktan sonra odaların isimlerini tek tek not almaya başlamıştım, ancak 15. odadan sonra vazgeçtim. Çok fazla oda var çünkü 🙂

Müzenin 1. katında Avrupa sanatına dair pek çok resim ve eşya sergileniyor. 2. katında ise Avrupa ve Romen sanatına dair resimler sergileniyor. Yanılmıyorsam toplam 1800’den fazla resim ve bir o kadar da eşya var.

Brukenthal Sanat Galerisi

Müzenin ilk iki katını gezdikten sonra avlusuna inerek bodrum katları geziliyor. Bu katların ilkinde “Gotik Canlanma” sergisi bulunuyor. Burayı anlamak için gotik canlanmanın ne olduğunu bilmek gerekiyor (aslında zaten biliyorsunuz). 1830 – 1900 yıllarında, başta mimari olmak üzere, ilerleyen dönemlerde edebiyat, resim ve müzik alanına yansıyan; korku, gizem, dram ve doğa üstü olaylar gibi bazı konuların ele alındığı sanat akımına Gotik Canlanma deniliyor. Örneğin edebiyatta Otranto Şatosu ve Frankenstein bu akımın başlangıcını oluşturuyor. Yani içerisinde bolca gizem ve korku öğeleri barındıran vampir hikayeleri, hayaletler, şeytani/büyülü olaylar vs. bu sanata örnek verilebilir. Müzenin sergisinde ise bahsettiğim bu konu işleniyor ve gizem katılması için özellikle bodrum katı seçilmiş. Burada resim, yazı ve bazı objeler sergileniyor.

Brukenthal Sanat Galerisi

Bodrum katını gezdikten sonra avluya çıkarak, bu sefer başka bir bodruma katına, yani Lapidarium bölümüne iniyoruz. Burada Roma dönemi ile 19. yüzyıl arasına ait pek çok heykel, yazıt, anıt ve dekoratif kabartma yer alıyor. Serginin güzel yanı tüm kalıntıların kronolojik ve mimari olarak sıralanıyor oluşu.

Brukenthal Sanat Galerisi

Müze avlusundan bu sefer başka bir bodrum katına geçiyoruz. Burada Roma imparatorlarının ve mitolojik karakterlerin büst ve heykellerinin kopyaları yer alıyor. Toplamda 100’den fazla büst ve heykel bulunuyor.

Brukenthal Art Gallery

Müze bunlarla bitmiyor ve yazdıklarım dışında matbaa, çizim ve kartpostal sergileri bulunuyor. Açıkçası ben bu kadar büyük olacağını tahmin etmediğim için fazla vakit ayıramadım. Küçük bir müzedir diye girdim, adeta küçük bir Louvre ile karşılaştım 🙂 Bu haliyle gezmesi nereden baksanız 3 saatimi aldı. Şehirde mutlaka gezilmesi gereken bir müze olduğunu söyleyeyim. Giriş fiyatı 20 Lei.

Council Tower

Müzeden çıkarak tekrar meydana dönüyoruz. Sırada Sibiu’nun en önemli anıtlarından biri olan Konsey Kulesi var. 1200’lerin ortalarında yapıldığı tahmin edilen, ancak ilk defa 1324 yılında bir belgede adı geçen kule; büyük pazar (tahıl pazarı) ile birazdan bahsedeceğim küçük pazar arasında bir kapı konumundaymış. Uzun süre tahıl ambarı, yangın gözetleme kulesi ve zindan olarak kullanılmış.

Konsey Kulesi

İlk büyük trajedisini 1586 yılında yaşamış. Nedeni belli olmayan bir şekilde üst katları çökmüş ve o sırada kapının altında resim yapan Johann David hayatını kaybetmiş. Cesedini kulenin altına gömmüşler. Bu vahim olayın ardından kısa süre sonra onarılmış, ancak günümüze kadar pek çok kez yıkılarak, son halini 19. yüzyılda almış. Bugün 7 katlı ve her katında geçici sergilerin bulunduğu bir müze konumunda.

Roman-Catholic Church

Meydanda gezilebilecek son yer Roma-Katolik Kilisesi. Sibiu’da, Osmanlı dönemi ve öncesinde Katolikler için ibadet edebilecek bir dini ibadethane bulunmuyormuş. Ne zaman şehre Avusturya orduları gelmiş, gelirken de yanlarında tarikat rahiplerini getirmişler; işte o zaman böyle bir katolik kiliseye ihtiyaç duyulmuş. 1733’de, iç-dış oldukça sade bir şekilde inşaa edilen kilise, ilerleyen yıllarda geliştirilerek çok sayıda fresk ve ikonaya kavuşmuş. Dışı ise fotoğraftan görebileceğiniz gibi oldukça sade ve sıradan. Giriş ücretsiz.

Piata Mica (Small Square)

Şimdi kulenin altındaki kapıdan Küçük Meydan’a geçiyoruz. Bu meydanda bulunan evlerin çoğu 14-16. yüzyıllar arasında inşaa edilerek, şehir zanaatkarları tarafından kullanılıyormuş. Günümüzde çoğu müze, restoran, cafe ve otel…

Butcher's House

Bu evlerin çoğunun bir hikayesi var elbet. Örneğin Butcher’s House, 15. yüzyılda inşaa edilmiş ve önce kasapların, daha sonra dericilerin kullandığı bir bina olmuş. Günümüzde Güzel Sanatlar müzesi olarak hizmet veriyor.

Meydanda bulunan başka bir müze ise Eczacılık Müzesi (Pharmacy Museum). Sibiu’da ilk eczane 1494 yılında açılmış. Tarih oldukça eski ancak Sakson şehirlerine aynı dönemde pek çok eczane açılmış. Yani eczacılık ilk olarak burada başlamamış. Günümüz müzesi, 1568 yılından beri ilaç deposu olarak kullanılan binada hizmet veriyor. 1972 yılında açılan müzede, 32 şehirden getirilen 6000’den fazla eczacılık objesi sergileniyor.

Luxemburg House

Meydanda yer alan diğer bir önemli bina ise Luxemburg House. İlk olarak 15. yüzyılda inşaa edilen ev, Lüksemburg’un desteğiyle 1999-2003 yıllarında restore edilmiş. Klasik, Barok ve Rokoko stilinde restore edilen evi, 2004 yılında Lüksemburg Dükü Henri ve Düşes Maria Tereza ziyaret etmiş. Bu önemli ziyaretin ardından isim olarak Luxemburg Evi denilmiş. Günümüzde otel olarak kullanılıyor 🙂

Liar's Bridge

Meydanda anlatacağım son yer şehrin çok fotoğraf çektirilen yeri olan Liar’s Bridge (Yalan Köprüsü). Bu köprü Küçük Meydan ile birazdan bahsedeceğim Huet Meydanı’nı birbirine bağlıyor. Her ne kadar sıradan bir köprü gibi dursa da, kendisine pek çok anlam yüklenmiş. Eee turistler böyle şeyleri sevince, haliyle şehrin en popüler noktalarından birisi olmuş 🙂 Ancak hakkını yemeyelim. 1859 yılında, ahşap bir köprü yerine dökme demirden yeniden yapılmış. Tarih itibariyle Romanya’nın en eski demir köprüsü.

Peki adına neden Yalan Köprüsü denilmiş? Açıkçası bunun net bir cevabı yok, sadece birkaç teori bulunuyor. Dedim ya turistler seviyor diye, eğer cevabı belli olsa emin olun kimse bu kadar ilgi göstermez. Dünyada sayısız örneğini var bunun 🙂 Yani bir şeye birden fazla anlam yüklerseniz ve hiç biri kesin olmazsa, o şey çok değerlenir ve herkesin ilgisini çeker.

Neyse, benim sevdiğim hikaye şöyle: Geçmişte küçük meydanda ticaret yapan esnaf, halka bir şeyler satabilmek için çok fazla yalan söylermiş. Uzun uzun konuşarak satmak istediği şeyi satmaya çalışırmış. Hatta bazı pazarlıklar bu köprü üzerinde yapılırmış. Şehir halkı aptal değil, bazı şeylerin farkında elbette. Zamanla köprü üzerinde esnafın çok fazla yalan söylemesinden dolayı bu isimle anılmaya başlamış. Hatta köprünün üzerinde yalan söyleyince yıkılacağına inanılmış. Romen diktatör Çavuşesku, bi keresinde bu köprüye çıkıp konuşma yapmış. Ancak köprü yıkılmayınca bu efsane zamanla silinip gitmiş 🙂

Staircase Tower

Yalan söylemeden köprüden geçip (!) düz ilerlediğimizde merdiven kulesi karşımıza çıkıyor. Bu kule günümüzde Sibiu’nun en eski yapısı olma özelliğinde. 13. yüzyılda, aşağı şehir ile yukarı şehri birbirine bağlamak için yapılmış. Oldukça uzun merdivenlerinden dolayı adına merdiven kulesi denilmiş. Başka bir ismi de demirci kulesi. Bu bölgede eskiden demirci dükkanları bulunurmuş.

Kulenin yanında bulunan binada, Orta Çağlarda demirlerin nasıl dövülerek işlendiğinin anlatılıldığı küçük bir deneyim müzesi bulunuyor. Buraya girebilir veya bu gösterileri zaman zaman şehrin çeşitli yerlerinde izleyebilirsiniz.

Demirciler

Ben Huet Meydanı’nda, şimdi anlatacağım Evangelical Cathedral’in yanında denk gelmiştim 🙂

Evangelical Cathedral

Merdiven kulesinin yanından sola dönerek Huet Meydanı’na ulaşıyoruz. Bu meydanın en önemli ve en etkileyici yapısı Evanjelist Katedrali. Kelime anlamı olarak Evanjelist, Hristiyanlık bildilerini yayan kişilere deniliyor ve tarihte onlara adanan ilk katedral burası. 1520 yılında, 12. yüzyıldan kalma eski bir Roma kilisesinin üzerine inşaa edilmiş. Küçük sivri kuleleri ve 73.34 metre yüksekliğindeki ana kulesiyle Transilvanya’nın en büyük yapısı olma özelliğinde.

Evangelic Cathedral
Evangelical Cathedral

Katedralin içerisinde çok sayıda yaldızlı, gümüşten yapılmış dini figürler bulunuyor. Bunların çoğu dönemin önemli ustaları tarafından yapılarak buraya getirilmişler.

Evangelical Cathedral

Katedralin organı da 1671 yılında Alman asıllı bir Slovak usta tarafından yapılarak buraya getirilmiş. Buna benzer dünyada sadece 2 tane organ bulunuyor (Berlin ve Talin’de).

Ya Rab Bana Yardım
Evangelical Cathedral

Katedralin bodrum katında mezarlık bölümü bulunuyor. 1496 yılından başlayarak 300 yıl boyunca belediye başkanları, il idarecileri ve Sibiu’daki önemli kişilerin bedenleri buraya gömülmüş. 1796 yılında, defin işlemlerinin buraya yapılmaması kararı alınmış. Ancak kısa bir süre sonra, 1803 yılında, şehrin gelmiş geçmiş en önemli isimlerinden biri olan Brukenthal hayatını kaybedince, istisna olarak sadece onu buraya gömmüşler. İçeride toplam 67 mezar taşı bulunuyor.

Evangelical Cathedral

Bu ürpertici yeri gezdikten sonra artık kuleye çıkma zamanı… Önce döne döne pek çok merdiven çıkarak kulenin belli bir noktasına ulaşılıyor, ardından ahşap merdivenlerle en üst bölüme ulaşılıyor. Ahşap merdivenler sürekli sallandığı için biraz korkutucu geldi bana açıkçası 🙂 Hele başkaları iniyorsa çok fazla sallanıyorlar.

Sibiu

Ve kulenin en tepesindeyiz… Önce biraz soluklanıp, ardından pencereleri teker teker açarak şehrin panoramik fotoğraflarını çekiyoruz… Katedrale giriş fiyatı yetişkinler için 8, öğrenciler için 3 Lei.

Museum of History

Katedralin önünden düz ilerleyince tarih müzesine ulaşılıyor. Müze binası 1545 yılında yapılarak, 400 yıl boyunca (1948’e kadar) şehrin belediye binası olarak kullanılmış. Tarih boyunca sürekli genişletme ve restore çalışmaları yapıldığı için 10 farklı mimari tarzı içerisinde barındırıyor.

Müze, Brukenthal Müzesinin bir parçası. Tahmin edeceğiniz gibi oldukça fazla esere ev sahipliği yapıyor ve fotoğraf çekmek yasak. Güvenlik seviyesi ise bir üst seviyeye taşınmış. Ana sergi binasında bulunan eserlere yaklaşınca alarm çalmaya başlıyor 🙂 Bu nedenle fazla fotoğraf çekemedim.

Museum of History

Müzede önce ana sergi binasına giriliyor. Burada yontma taş devrinden başlayarak insanların geçmişte Transilvanya’da nasıl yaşadıklarına dair canlandırmalar, figürler ve bazı küçük objeler sergileniyor. Koridorları ve odaları geçerek önce insanların yaşadıkları mağaraları, kulübeleri, küçük haneleri ve villaların canlandırmalarını görüyorsunuz. Çağlar arasında 8 farklı odada gezdikten sonra, son olarak 1918’de bir yemek odasına ulaşıyorsunuz. Tam bir tarihi serüven yani 🙂

Museum of History

Ana sergi salonundan müzenin avlusuna çıkarak, bu sefer Orta Çağ’a ait silah ve zırh koleksiyonu geziliyor.

Museum of History

Ardından tekrar avluya çıkılarak, başka bir girişten bodrum katına iniliyor ve Lapidarium geziliyor. Aynısı sanat galerisinde de vardı 🙂

Museum of History

Lapidarium’un ardından başka bir binaya girilerek ateşli silah koleksiyonun geziliyor. Fotoğrafta gördüğünüz gibi daha çok tüfek üzerine bir bölüm.

Museum of History

Tekrar avluya çıkarak, bu sefer müze binasının 2 katlı kulesine çıkılıyor. 1. katında, çoğu 19. yüzyıl olmak üzere gümüşten yapılmış eşyalar ve mücevherlerden oluşan oda geziliyor. Burada 1000’den fazla eşya bulunuyor. Ardından üst katına çıkıyor. Burada ise Orta Çağlardan günümüze bozuk para koleksiyonu var.

Müze kısaca bu şekilde. Giriş fiyatı 20 Lei.

Kariatidas House

Müzeden çıkarak Mitropoliei Caddesi üzerinden düz devam ediyoruz. 1781 yılında, Avusturya İmparatoru II. Josef’in emriyle Sibiu’nun kapıları tüm yabancı uyruklu vatandaşlara açılmış. Başta Macarlar olmak üzere, diğer Avrupa ülkelerinin zengin vatandaşları Sibiu’dan pek çok ev satın almış veya yeni ev yaptırmışlar. Bu evlerin bazıları Mitropoliei Caddesi üzerinde bulunuyor. Örneğin fotoğrafta gördüğünüz ev 1786 yılında yaptırılmış. Evlerin çoğu bu döneme ait.

Mitropoliei Caddesi ve Orthodox Cathedral

Caddenin sonunda Ortodoks Katedrali bulunuyor. Burası, Romanya’da Ortodoks mezhebinin merkezi konumunda. 1902 yılında, Bizans stilinde, İstanbul’da bulunan Ayasofya’dan esinlenilerek inşaa edilmiş.

Orthodox Cathedral
Orthodox Cathedral

Katedralde her gün ayin düzenlenmekte. Turistik ziyarete açık ve içeriye giriş ücretsiz.

Stairs' Passage

Ortodoks Katedrali’nin ardından, aynı cadde üzerinden tekrar geri yürüyerek Evanjelist Katedrali’ne geliyoruz. Katedralin aşağısında bulunan merdivenlerden inerek, aşağı şehir ile yukarı şehri birbirine bağlayan bölüme ulaşıyoruz. Burada 13. yüzyıldan günümüze ulaşan bir sur bloğu bulunuyor.

Evanjelist Katedrali ve Aşağı Şehir

Ve sona geldik… Buraya kadar anlattığım her şey yukarı şehirde kalıyordu. Geçmişte bu bölgede zengin tüccarlar ve şehrin ileri gelenleri yaşarlarmış. Aşağı şehirde ise daha çok emeğe dayalı üretim yapılan dükkanlar bulunurmuş. Bu nedenle aşağı şehirde gezilecek fazla bir yer yok. Çoğunlukla ev, restoran, cafe ve oteller bu bölgede bulunuyor. Şehri gezip bitirdikten sonra burada bir yemek yemek veya yorgunluk kahvesi içmek gibisi yok 🙂


Özet

Sibiu’da gezilecek yerler bu şekilde. Yazı içerisinde belirttiğim gibi old town bölgesini 1 günde gezmek mümkün. Ancak müzeleri göz önünde bulundurursak bu süreyi 2 güne çıkarmak gerekebilir. Anlatması benden, gezmesi sizden. Şimdiden herkese iyi seyahatler!

 

Yorum Yaz

Yorumlar

Sbell Erim
14 Şubat 2021

Merhaba, Transilvanya bölgesi özellikle Sibiu şehri muhteşem. Çok detaylı anlatmışsınız bilmediğim bir çok şeyi öğrendim teşekkürler. Diğer yazılarınızı da okuyacağım.
(Yalnız Sibiu’nun göz şeklindeki çatı pencerelerinden ve hikayesinden de bahsetmenizi bekledim, yazının sonuna kadar).