Yüzüklerin Efendisi filminde ki efsanevi Moria Madenleri’ni andıran Wieliczka Tuz Madeni, Krakow seyahatim sırasında Auschwitz-Birkenau‘dan sonra uğradığım bir diğer duraktı. Auschwitz’i ansiklopedik şekilde anlattım burayı ise bir tur rehberi gibi adım adım anlatacağım. Farklı anlatım türlerini denemek gerekiyor arada 🙂
Yardımcı olması için: Wieliczka’nın okunuşu Viliçka şeklinde.
Wieliczka Tuz Madeni
Hayatımda hiçbir madene girmedim, gezmedim. Oynadığım oyunlar ve izlediğim filmler sayesinde dar tünelleri olan, raylar üzerinden vagonların geçtiği yerler olarak hayal ederdim hep. Ta ki Wieliczka Tuz Madeni‘ni ziyaret edene kadar. Bir madenin içerisinde heykeller, kilise ve tapınak olabilir mi? Ya da yeraltı gölü olur mu hiç? Olur diyelim, peki 13. yüzyıldan başlayarak 1996 yılına kadar aktif olarak çalışabilir mi bu maden? Evet, tam 800 yıl! Peki buranın yerin 327 metre altında 300 kilometre uzunluğunda olduğunu söylesem? Hangi tur rehberi size ‘sakın grubun arkasında kalmayın, eğer burada kaybolursanız sizi bulmamız 1-2 gün sürebilir‘ der? 4 saat gezip yorulursunuz ancak aslında toplamın sadece %1‘ini bile gezememişsinizdir, tamamını gezebilmek için 7 haftaya ihtiyacınız vardır…
Burası bir maden değil, adeta bir yeraltı şehri!
Haydi Yeraltı Şehrini Keşfetmeye!
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/9
- 18.0mm
- ISO 100
- 1/0.004
Merdivenlerden döne döne 378 basamak iniyoruz. Level 1 ve yerin 64 metre aşağısındayız. İçeriye sürekli hava basılıyor ve burası yaz/kış 14 derece.
İlk olarak maden içerisinde ki duvarlara dokunuyoruz. Oldukça soğuk.. Parmağımızı yalıyoruz, tuz tadı geliyor.. Gezi boyunca dokunduğumuz her yerden bu tadı alacağız, ne de olsa tuz madenlerindeyiz…
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/4.5
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Bizi ilk olarak 1600 ve 1700’lü yıllarda madenlerden çıkan tuzların nasıl yukarıya çekildiğiyle ilgili figürler karşılıyor.
Bu madenin en büyük özelliklerinden biri de, burada hiçbir zaman köle işçiler çalıştırılmamış. Herkes özgür olarak çalışmış ve maaşlarını da çoğu zaman tuz olarak almışlar. Evet, doğru.. O dönemlerde tuzu sadece madenlerden çıkartabilirlermiş ve tuz madeni sayısı ise çok çok az olduğu için tuz oldukça değerliymiş. Sıklıkla para gibi ödeme aracı olarak kullanılmış. Hal böyle olunca hem burada çalışan işçiler hem de Krakow oldukça zengin bir şehirmiş. Bunu günümüzdeki petrole benzetebiliriz.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Ve bizi ilk karşılayan ilk heykel, Nicolaus Copernicus heykeli.. Copernicus, 1473 – 1543 yılları arasında yaşamış bir astronom. Dünya ve diğer gezegenlerin güneşin etrafında döndüğü kuralını açıklamış. Astronomi ve bilim açısından oldukça önemli birisi olup, bunun dışında hukukçu, alim, diplomat, ekonomist ve matematikçiymiş. Birçok yabancı dili de konuşabiliyormuş.
Władysław Hapek isimli bir heykeltraş, Copernicus’un doğumunun 500. yılı şerefine tuzdan bu heykeli yapmış. Bir elinde dünya, diğer elinde ise önemli bir belgeyi bize gösteriyor.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Maden içerisinde yürümeye devam ederken, güzeller güzeli Macar Prenses Kinga heykelikle karşılaşıyoruz. Bir madenci de dizlerinin üzerine çökmüş ve prensese elindeki yüzüğü taktim ediyor. Bu durum bir efsaneden alıntı. O da şu şekilde: Macar Prenses, Polonya Kralı Boleslaw ile evlenecektir. Her şey tamamdır ancak Kinga, Polonya’ya gitmeden önce nişan yüzüğünü Macaristan’da bulunan Maramures tuz madenine fırlatır. Ardından Polonya’ya ve buradaki tuz madenine gelerek, madencilere “kazı çalışmaları sırasında sert bir kayaya denk gelip gelmediklerini” sorar. Madenciler ise böyle bir kayaya denk geldiklerini söylerler ve kaya yarılarak içi açılır. İçerisinden ise prensesin nişan yüzüğü çıkar. Yani Kinga’nın Macaristan’da bir madene fırlattığı nişan yüzüğü buradaki tuz madeninde bulunur. Kinga ise ölümüne kadar Polonya’da kutsal biri olarak kabul edilir. Saçma ama efsane işte 🙂
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 35.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Ardından 1600’lerde tuzların madenden nasıl çıkarıldığıyla ilgili heykelleri görüyoruz…
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Madende ilerledikçe gördüğümüz şeyler daha ilgi çekici hale gelmeye başlıyor. Yukarıda gözüken Büyük Kazimierz heykeli de aynı şekilde tuzdan yapılmış. Kazimierz (1310-1370), Polonya tarihi için oldukça önemli birisi. Her zaman barışı savaşa tercih etmiş, halkıyla çok iyi geçinmiş ve izlediği dış politika sayesinde bölünmüş olan Polonya’yı tekrar birleştirmiş. 3 defa evlenmiş fakat hiçbir zaman erkek çocuğu olmamış. Bu nedenle tahta yeğenini atamış ve birgün ormanda avlanırken hayatını kaybetmiş.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Ve merdivenlerden aşağıya iniyoruz. Biz ilk fotoğrafta gözüken merdivenlerden iniyoruz ama geçmişte diğer taraftaki fotoda gördüğünüz merdivenlerden inerlermiş.
Madende cücelerin de çalıştığını söylemiş miydim? Söylememiştim. Madende cüceler de sıklıkla çalışmışlar. Fotoğraflarda gözükenlerse onların heykelleri. Biri ışık tutarken, diğeri sürünerek çıkmaya çalışıyor. Çok tatlı değiller mi? Değiller! Çünkü onlar da tuzdan yapılmışlar…
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Artık yerin 90 metre altında, Level 2‘deyiz. Ancak bir sorunum var. Başta yazmamıştım, tura başlamadan önce bize bir adet kulaklık ve reciever veriyorlar. Rehber mikrofondan konuşuyor, biz onu kulaklıklarla dinliyoruz. Bu normal olanı zaten ama benim reciever burada kafayı yiyor. Tur rehberinden biraz uzaklaşırsam bağlantı kopuyor ve onu duyamıyorum. Reciever üzerinde ki ışık bir yeşil bir kırmızı yanıp sönüyor sürekli. Turun buradan sonrasına rehberin yanında, hatta rehberden önde devam ediyorum…
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Bu madeni ziyaret etmeyi düşünen varsa küçük bir bilgi notu düşeyim. İyi bir fotoğraf makinasıyla gitmenizi tavsiye ederim. Çünkü oldukça karanlık bir yer. Neyse ki profesyonel kameram ve photoshop bilgim var (ancak bu bile yetmiyor bazen).
Burası Level 2 ve Level 1’i birbirine bağlayan bir bölüm. Haylaz cüce heykellerini 1960’larda heykeltraş Stefan Kozik tuzdan yapmış. Figürlerde ise marangoz, taşıyıcı, kırıcı ve at arabası sürücüsü bulunmakta. Diğerleride onlara yardım eden cüceler.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
The Chapel of St. Kinga
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Şu an madenin en popüler yerinde, 101 metre aşağıda bulunan yeraltı kilisesindeyiz. Öyle ki burada fotoğraf çekebilmek için 10 Zloty (7 TL) ödüyoruz. Burası Markowksi Kardeşler tarafından tasarlanarak, kaya tuzları oyularak yapılmış bir kilise. 1896 yılından beri ibadet yapılıyor.
Yukarı bölümlerde Macar Prenses Kinga’nın nişan yüzüğü efsanesini anlatarak, o günden sonra kendisi kutsal biri sayılmış demiştim. İşte bu kiliseyede onun adını (Aziz Kinga) adını vermişler.
Kilisenin duvarlarında bulunan kabartmalar ve avizeler bin yıl öncesine aitler.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Kilisenin boyu 31 x 15 metre şeklinde. Tavan yüksekliği ise 11 metre. Günümüzde burada çeşitli ayinler, düğünler ve klasik müzik konserleri yapılmakta.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/9
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Kaya tuzu eritilerek ortaya çıkan kristallerinden cam gibi bir görünüm elde edilmiş. Ardından onlarda birleştirilerek avize yapılmış.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
İlk fotorafta farkettiniz mi bilmiyorum ama kilisenin sol tarafında tadilat vardı. Bunun sebebi buranın halen daha geliştirilmeye ve süslenmeye devam edilmesi.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Kilisede mola verdikten sonra turumuz yukarı gördüğünüz fayans şeklinde yapılmış tuzlu yoldan devam ediyor…
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Sıradaki durağımız küçük bir yeraltı gölü. İçerisi oldukça karanlık olduğu için fotoğraflar malesef kötü çıktı. Göl 9 metre derinliğinde ve Lakabı ise “Ölüm Gölü“. Böyle anılmasının sebebi içerisinde bulunan suyun aşırı tuzlu olması. Suyu içen kişi kısa sürede zehirlenir ya da içine giren kişinin vücudunda ciddi izler bırakabilirmiş. 1846 yılında keşfedilmiş.
Erazm Caracz ise 1917-1918 yıllarında bu madenin direktörlüğünü yapmış bir sanat koleksiyoncusu. Adını ondan almış.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Koridorları aşarak yürümeye devam ediyoruz. Ben bozulan reciever’ım sayesinde tur rehberi gibi en önden gidiyorum tabi. Böyle boş koridor fotoğrafları çekebileceğinizi zannetmeyin. Arkamdan gelen 20 kişi var çünkü 🙂
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Yerin 110 metre altındayız. Burası olası bir çökmeye karşı yanılmıyorsam 18. yüzyıl dolaylarında direklerle desteklenmiş. Avize ise aynı şekilde tuzdan yapılma.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.33333333333333
Bu bölümde yaklaşık 15 dakikalık ihtiyaç molası verdik. Aynı zamanda hediyelik eşya dükkanı ve bir adet cafe yer alıyor. Fotoğraftaki iki heykel ise burada çalışan madencileri simgeliyor.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 100
- 1/0.33333333333333
Mola verdiğimiz bölümün hemen yanında bulunan tuzdan yapılma Goethe (1749-1832) heykeli bulnuuyor. Kendisi dünyaca ünlü Alman bir edebiyatçı olup, özellikle soyadından dolayı ülkemizde oldukça popüler birisi 🙂 1790 yılında bu madeni ziyaret etmiş ve onun şerefine tuzdan heykeli yapılarak buraya dikilmiş (2001 yılında). Belki dikkatinizi çekmiştir hemen tuvaletin yanına koymuşlar. Çok manidar 😀
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 100
- 1/0.33333333333333
Goethe heykelinin hemen sağ tarafında bulunan kapıdan bu bölüme giriyoruz. Burada bulunan yeşil tuz blokları 1900’lerin başında oyulmuş. 1960’larda ise tuzlu su gölü oluşmuş. Fotoğraftan birşey anlaşılmıyor olabilir çünkü burada mini bir ışık ve nostaljik müzik gösterisi yapılıyor. Karanlıkta da fotoğraf çekilmiyor tabi 🙂
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 55.0mm
- ISO 100
- 1/0.33333333333333
Müziğimizi de dinledikten sonra tura devam ederken Jozef Klemens Pilsudski (1867 – 1935) heykeliyle karşılaşıyoruz. Kendisi 1. Dünya savaşının ardından kurulan “İkinci Polonya Cumhuriyetinin” ilk devlet başkanıymış. Yaklaşık 100 yıldan uzun süre sömürülen Polonya’nın bağımsızlığı için önemli çalışmalar yapmış. 2. Dünya savaşı öncesinde, hayatını kaybetmeden önce Adolf Hitler’in Sovyetler Birliğine karşı Almanya-Polonya ittifakı oluşturma önerisini kabul etmemiş. Bu da ilginç bir detay.
Yerin 131 metre aşağıda başka bir yeraltı gölündeyiz. Birbirine bitişik iki yeşil tuz bloğunun kazılması sonucu bu bölüm oluşturularak tuzlu su ile doldurulmuş. 1830’larda madenin sahibi olan Avusturyalı’lar, karşıda gördüğünüz 10 metrelik tüneli kazarak burayla başka bir odayı birbirine bağlamışlar ve iki oda arasındaki tünelden de sallar yaparak geçmişler.
Fotoğraf çok net değil malesef ama sağ tarafta gördüğünüz tuzdan yapılma heykel ise John of Nepomuk heykeli. Bu odaya ise bir yukarıda bahsettiğim 1. Dünya savaşının ardından Polonya’nın başına geçen Jozef Pilsudski’nin adını vermişler.
Sıradaki durağımızda ise madende yaşamla ilgili görsel bir şov izliyoruz. Burası 2014 yılında açılmış.
- Lumia 820
- ƒ/2.2
- 0.0mm
- ISO 100
- 1/0.133
Buradan sonra mola veriyoruz. Rehberimiz 15 dakika sonra buluşacağımız noktayı haritadan gösteriyor.
Turun sonundaki bölümde bir cafe ve bir adet de çeşitli etkinliklerin yapıldığı restoran bulunmakta. İsteyenler cafede oturup birşeyler yiyip içebiliyorlar.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/3.5
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.125
Rehberimiz geliyor ve…
Büyük bir asansörle 20 kişi yerin 135 metre aşağısından yukarıya çıkıyoruz. Yaklaşık 3-4 dakika sürüyor. Ardından hatıra olması için aynadan kendi fotoğrafımı çekerek tuz madeninde ki yolculuğumu tamamlıyorum.
10:30’da girdiğimiz madenlerden 13:30’da çıkıyoruz. Burada ki hediyelik eşya dükkanlarına göz ucuyla baktıktan sonra madenin ana girişine doğru yaklaşık 10 dakika kadar yürüyoruz. Ardından bizi bekleyen servise binerek Krakow merkeze geliyor ve turumuz sona eriyor.
Tabi tuz madeni bu kadar değil elbet. Başta belirttiğim gibi biz sadece 3.5 kmlik turist rotasını geziyoruz. Maden normalde 300 kilometre uzunluğunda.
Madenle ilgili biraz daha bilgi vermek gerekirse, 1996 yılında madende bir çökme yaşanmış ve düşük tuz fiyatları da eklenince o yıldan beri madenden tuz çıkarılmıyormuş. Bunun yerine maden turistlere açılmış ve her yıl 1 milyondan fazla kişi burayı ziyaret ediyormuş.
Bunun dışında içeride düğün, organizasyon, yemek, konser, dans gibi pek çok etkinlik yapılıyor. İçeride bizim görmediğimiz ve astım hastalarına hizmet veren bir rehabilitasyon merkezi de bulunmakta. Tuzdan para kazanmak yerine burayı bu şekilde değerlendirmişler. Çok da iyi olmuş.. Ayrıca günümüzde halen geliştirilmeye, yeni bölümler turistlere açılmaya devam ediliyor. Belki 10 sene sonra tekrar gidersem farklı yerleri de görme fırsatı yakalarım.
Wieliczka tuz madeni hayatımda gezdiğim en enteresan yerlerden biriydi. İçeride çok güzel 3 saat geçirdim. Bu yazıyı yazması da oldukça uzun bir zamanımı aldı ama 🙂 Bir gün herkesin burayı ziyaret etmesi gerektiğini belirterek son noktayı koyuyorum. İyi gezmeler!
5 Yorum
23 Haziran’da tuz madenini gezeceğim. rehberliğin için teşekkürler.
merhaba arkadaşım ben ukraynadan polanyaya nasıl ve hangi yoldan geçerim.yanlız benim vizem yok burdan ukraynaya gidince polanyaya gümrüge takılmadan geçmek istiyorum bana bu konuda yardımcı olmanı istiyorum senin tecrübene güveniyorum
Selam Doğan. Vizen yoksa geçemezsin. Sınırdan geri Ukrayna’ya yollarlar. Pasaportuna ise illegal giriş damgası vururlar ve bir daha herhangi bir ülkeden vize alma şansın oldukça düşer.
Çok faydalı bir yazı olmuş. Ne kadar teşekkür etsem az. Yolunuz açık, ışığınız bol olsun.
Paylaşımınız için size çok teşekkür ederim,yakında ziyaret edeceğim Polonya seyahatim öncesi benim için çok faydalı oldu.Emeğinize,elinize sağlık.Size daha çok geziler, gezmeler dilerim.Saygılar.