İspanya’nın güneyinde, Endülüs bölgesinde yer alan ve oldukça zengin bir tarihe sahip olan Granada, fazla beklentim olmadan gittiğim ancak hem turistik, hem de kültürel anlamda beni fazlasıyla etkileyen bir şehir oldu. 3 günlük Granada seyahatim sonunda “Sen neymişsin be Granada” diyerek ayrıldığım şehirle ilgili notlarımı bu yazımda okuyabilirsiniz.
Oteller
Granada Hakkında
Granada; İspanya’nın güneyinde, Endülüs bölgesinde bulunan ve oldukça zengin tarihe sahip bir şehirdir. Bölgedeki ilk yerleşim Keltler tarafından 2500 yıl öncesinde başlamıştır. Antik Roma döneminde ekonomik anlamda oldukça gelişmiş ve su kemerleri, yollar ve diğer alt yapı çalışmaları yapılmış. Batı Roma’nın çöküşünden sonra şehir Vizigotların eline geçmiş ardından Bizans İmparatorluğu tarafından geri alınmış. Bu dönemde bölgenin ekonomik ve askeri anlamda merkezi konumuna gelmiş.
Arap müslümanlar ise 711 yılında Granada dahil İber Yarımadasındaki pek çok şehri fethederek uzun süre bu bölgede hüküm sürmüşler ve Gırnata (Granada) Emirliği kurulmuş. 1492 yılında ise uzun süre çatışmalar sonucunda Aragon Kralı II. Ferdinand ve Castile Kraliçesi I. Izabella tarafından fethedilmiş ve böylelikle Reconquista (“yeniden fetih, müslümanları yarımadadan çıkarma”) dönemi sona ererek yarımadadaki Arapların hükümü sona ermiş. Bu tarihten sonra modern İspanya’nın temelleri atışmış ve aynı yıl Kristof Kolomb, Izabella’nın desteğiyle Amerikayı keşfe çıkmış.
Sonraki dönemlerde bölgede yaşayan Müslüman ve Yahudi halk katledilmiş, arşivler ise yukarıdaki Rambla Meydanında yakılmış. Camiler ise kiliseye dönüştürülmüş. 17 ve 18. yüzyıllarda tıpki diğer Endülüs şehirlerinde olduğu gibi Granada ekonomisi de çökmüş ve bölgede yaşayan halkın büyük bir bölümü şehri terketmiş. 19. yüzyılda ekonomik sorunlar nedeniyle zengin bir tarihe sahip olan şehirdeki birçok tarihi eser tahrip edilmiş. 1930 yılında İspanya İç Savaşında ekonomisi yeniden dibe vurmuş ve yavaş yavaş toparlanarak bugüne gelmiş. Şu an İspanya’nın önemli turistik şehirlerinden birisi.
Gezilecek Yerler
Granada 5 bölgeden oluşuyor. Şehir Merkezi (old town), Müslüman mimarsinin ulaştığı son nokta Alhambra Sarayı, Müslümanların yaşadığı Albayzin bölgesi, çingenelerin yaşadığı Sacromonte bölgesi ve Sierra Nevada dağı şeklinde. Ben bunları teker tekrar anlatıyor olacağım.
Şehir merkezinde hava 35 derece, dağın zirvesi ise gördüğünüz gibi karlarla kaplı.
Cathedral
Granada Katedrali, 16. yüzyılda şehir Araplardan alındıktan sonra bu bölgede bulunan caminin kiliseye çevrilmesiyle ilk halini almış ve zamanla genişletilerek bugün İspanya’nın en büyük ikinci katedrali haline gelmiş. Yapılan bağışlarla genişletilmesinden dolayı çan kulesine para yetmemiş ve eksik kalmış. Günümüzde hala bu şekilde.
Katedralin içerisinde fotoğraf çekmek yasak ya da ziyaretim Pazar gününe denk geldiği için o güne özel olmuş olabilir, bilemiyorum. Ancak içerisinde çok da özel birşeyin olmadığını belirteyim. Katedral işte 🙂 Ancak arka tarafında “Royal Chapel” yani Kraliyet Şapeli bulunuyor. Burada Kraliçe I. İzabella ve II. Ferdinand’ın mezarı var. Ayrıca Ferdinand’ın kılıcı da sergileniyor. Eğer İspanya seyahati düşünüyorsanız bu çiftin adını çok kez duyacağınıza eminim. Bu nedenle ziyaret etmeniz gerekir diye düşünüyorum. Tek sorun, daha doğrusu iki sorundan birincisi giriş fiyatı 4 Euro, ikincisi ise içeride fotoğraf çekmek yasak…
Katedralin duvarlarında ise grafitiyi andıran yazılar bulunmaktadır. Bunlar dönemin güçlü kişilerinin isimleri ya da mesajları. Kan, yağ ve birkaç madde daha karıştırılarak katedralin duvarın yazılmış. Kanlar ise Bab Rambla meydanında yapılan boğa güreşleri sonucunda ölen boğanın kanıymış. – Bu bilgi katıldığım free walking tour’da edindiğim bir bilgiydi.
Madrasah
Katedralin hemen yanında tarihi bir medrese bulunuyor (tabi zamanında caminin yanında bulunuyormuş). Nasrid Hanedanlığı‘nın Sultanı I. Yusuf tarafından 1349 yılında yaptırılmış. Ancak 19. yüzyılda çıkan büyük bir yangın sonucunda birazdan bahsedeceğim Alcaiceria Pazarı ile beraber yanmış. Sonradan onarılmış ve kullanılmaya devam edilmiş. İçerisi 2 Euro’ya tur ile gezilebiliyor. Mutlaka ziyaret edin diyemiyorum, yazının sonundaki Alhambra’yı gördükten sonra burası hiç çekici gelmeyecek 🙂
Alcaiceria Çarşısı (ya da pazarı), 15. yüzyılda bölgede yaşayan Araplar tarafından kurulmuş. Adı al-Kaysar-ia yani “Sezar’ın Yeri (Roma İmparatoru Sezar)” anlamına geliyormuş ve Araplar’da pazarı kurduktan sonra bu ismi kullanmaya devam etmişler. 19. yüzyıla kadar kumaş, baharat vb. malların ticaretinin yapıldığı bir yermiş. Ancak 19. yüzyılda çıkan yangın sonucunda tüm dükkanlar yanarak kül olmuş. Sonradan aynı ruhu tekrar yaşatabilmek için modern binalar inşaa edilmiş. Bugün bu bölgede 200’ün üzerinde genellikle hediyelik eşya ve kıyafet satan dükkan bulunuyor.
Ek bir bilgi ki ben duyunca çok şaşırmıştım, fotoğrafta gördüğünüz gibi çarşının sokakları oldukça dar. Eskiden de bu şekildeymiş. Sebebi herhangi bir düşman saldırısında, karşıdaki askerleri rahat savunabilmekmiş. Yani dar sokaklardan düşman askerleri teker teker geçebileceği için savunması daha kolaymış. Tabi bu özellik tüm Müslüman çarşılarında aynıymış ve ben ilk defa burada öğrendim 🙂
Corral del Carbon
14. yüzyılın başlarında Araplar tarafından yapılan bu han, Granada’da günümüze ulaşan en eski yapı. Yapıldığı dönemde tüccarlar için barınak ve depo, Araplar’dan sonra ise kömür tüccarları tarafından kullanılmış. Adı da (Kömür Ağılı) bu dönemde konulmuş. Bir dönem tiyatro gösterileri yapılmış, 19. yüzyılda ise restore edilmiş ve günümüzde bir bölümü turist information olarak kullanılıyor.
Albaicin (Albayzin) Bölgesi
Albayzin Bölgesi, Granada’da kendi içerisinde ayrı bir dünyadır. Şehir ilk olarak Araplar tarafından fethedildikten sonra halk Alhambra Sarayı’nın çevresine yani Albayzin bölgesine yerleşmiş. Hristiyanlar’dan sonra burada yaşayan çok az müslüman kalmış olsa da zamanla nüfus artmış ve bugün çoğunlukla Müslümanların yaşadığı bir bölge haline gelmiş. Fotoğrafta da görebileceğiniz gibi (ya da belki tam belli olmuyordur ama) hafif eğimli bir tepe üzerine kurulmuş, evler yan yana ve dar sokakları bulunuyor.
Iglesia San Gregorio Betico
Albayzin Bölgesinde yer alan bu kilisenin bulunduğu yerde eskiden (Arapların döneminde) Hristiyanların mahkumların tutulduğu bir zindan bulunmaktaymış. Şehir Hristiyanların eline geçtikten sonra, 1500’lerin başında buraya küçük bir kilise yapılarak Piskopos Gregori Betico‘ya adanmış ve 1800’lere kadar kilise olarak kalmış. Bu tarihten sonra depo ve dans gösterilerinin yapıldığı bir mekan olarak kullanılmış. 1887’den sonra ise tekrar kilise olarak kullanılmaya devam edilmiş. 1930’da yanmış, 1942’de tamamen boşaltılmış. Sonraki yıllarda ise restore edilerek tekrar kullanılmaya başlanmış.
Günümüzde 7/24 ibadet yapılabilen bir kilise. Giriş ücretsiz.
Enrique Morente’nin Evi
Ben tanımıyorum ancak Enrique Morente için flamenko müziğinin efsane ismi ve kralı deniliyor. Kendisi 1942 yılında doğmuş ve uzun yıllar bu evde yaşamış. Flamenko müziğine ise Granada’da başlamış. Morente, 2010 yılında hayatını kaybetmiş ve doğduğu ev ziyarete kapalı.
Ücretsiz sabah turumuz şehrin yeni meydanı Plaza Nueva‘da sona erdi. Gerek old, town gerekse Albayzin bölgesinde birkaç yer daha gezdik ancak onları eklemeye gerek duymadım. Küçük yerlerdi çünkü 🙂 Öğleden sonra biraz dinlendikten sonra Sevilla‘da tanıştığım Alman arkadaşım Alexa ile 16:45’te Sacromonte bölgesi ve mağara evler turuna katıldık.
Sacromonte Bölgesi
Sacromonte, Albayzin bölgesinin daha ilerisinde ve daha yüksek bir tepede bulunuyor. Burada yerleşim 1600’lü yıllarda başlamış ve adı ise bu bölgede bulunan Sacromonte Manastırından geliyormuş. Daha öncesinde, yani Roma döneminde bu bölge maden işçilerinin gömüldüğü bir mezarlıkmış.
ALHAMBRA (EL HAMRA SARAYI)
Alhambra, tüm dünyadaki ortaçağ İslami saraylarının en mükemmellerinden biridir. Dışarıdan sıradan bir kale gibi görünse de, içerisi eşsiz mimari, matematik ve mühendislikle inşaa edilmiştir. İsmi, çevresindeki toprakların ona kızılımsı renk vermesinden dolayı “Kızıl Olan (The Red)” anlamına geliyormuş. Temeli 1232 yılında Gırnata (Granada) Emirliği’ni kuran I. Muhammed tarafından atılmış.
Alhambra, devam eden yıllarda aynı sülaleden gelen sultanlar tarafından genişletilip, içerisine yeni saraylar yapılmış. Yazının başında belirttiğim gibi inanılmaz bir mimariyle inşaa edilmiş. Örneğin, yukarıdaki fotoğrafta ne yazık ki belli olmuyor ancak ortadaki havuzun başına oturduğunuzda ki o dönemde kilimler serilip orada yemek yenirmiş, karşıdaki binanın yansıması aynen havuza düşüyor. Ne eksik, ne de fazlası…
Granada, 1492’den sonra Katolik Hristiyanların eline geçmiş ve kullanılmaya devam edilmiş.
1527 yılında Kutsal Roma İmparatoru 5. Karl (Charles V) kendine özel saray yaptırtmış. Burayı kullanan her imparator/sultan güçlerinin zirvesindeyken yeni binalar inşaa ettirmiş. Ancak 1558 yılından sonra çok uzun bir süre Alhambra kendi kaderine terk edilmiş, içerisinde bulunan tüm arşiv yakılmış… Arkasında ise büyük soru işaretleri ve gizem bırakmış.
1829 yılında Amerikalı yazar Washington Irving Granada’yı ziyaret etmiş ve Alhambra ile ilgili bir kitap yazmış. 1870 yılında Ulusal Varlık listesine alınmış, 1923 – 1936 yılları arasında restore edilmiş, 1984 yılında ise UNESCO kültür mirası listesine alınmış. Ancak karanlık döneminde çok fazla zarara uğradığı, evsizlerin hatta özellikle çingenelerin ki yukarıda bahsettiğim Sacromonte bölgesi buraya çok yakın yaşadığı yer haline gelmiş.
Tarihini anlattıktan sonra biraz bilgi vereyim. Alhambra Sarayı’nı kale gibi düşünebilirsiniz. Oldukça büyük ve kendi içerisinde 3 ana bölüme ayrılıyor.
- Alcazaba: Kalenin ilk kurulduğu yer.
- Nasrid Palaces (Palacios Nazaries): Yukarıda fotoğraflarını eklediğim, Nasrid Sultanları tarafından yaptırılan sarayların olduğu bölüm. Alhambra’nın en en önemli bölümü.
- Generalife: Sarayın bahçesi.
Yahya Kemal Beyatlı:
Elhamra’ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken hârikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir alemden başka bir aleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim. Bu şaşkınlık daireden daireye geçtikçe arttı. Nazar değmemiş bir beyazlık içinde, sülüs bir yazı sarmaşığı gülümseyen bir güzellikle bütün duvarları sarmış; nakışın ve oymanın hudutsuz oyunları, tavanların derinliklerine kadar her tarafı örtmüş, ama her taraf yine de bembeyaz görünüyor. Saray içindeki tüm oda ve salonları çepeçevre dolaşan bir sözcük, dünyanın bu en nazenin, ortaçağın en ünlü, Endülüs’teki 780 yıllık İslam hakimiyetinin de en önemli sarayı sayılan Elhamra’nın sırrını adeta özetleyen Arapça bir cümledir. Tüm Elhamra’ya damgasını vuran bu tılsımlı sözcük, “Allah’tan başka galip yoktur” anlamını taşır. Bu bakımdan Elhamra, Allah’ın tek galip olduğunu tüm dünyaya haykıran bir saraydır ve dünyanın hiçbir yerinde Allah adını bu kadar çok zikreden sütun, kemer, kubbe, tavan, kapı ve duvara sahip başka bir saray bulmak mümkün değildir.
Alhambra Bileti ve Gezisi:
Açıkçası ben Alhambra’nın adını daha önceden duymamıştım bile. Ancak oldukça popüler ve hatta sadece burayı gezmeye çok uzaklardan gelen insanlar varmış. Avrupanın çeşitli şehirlerinden haftasonları epey insan burayı ziyarete geliyormuş. Her sitede giriş biletinin internetten (BU ADRESTEN) birkaç hafta, hatta yaz ayları için birkaç ay önceden alınması gerektiği yazıyordu. Ancak ben şanslıydım, interrail seyahatim sırasında Mayıs ayında ve hafta içi bir günde gelmiştim.
Sabah 08:30’da bilet gişesinin önüne geldim. Kuyrukta biraz bekledikten sonra biletimi aldım. Sistem aynen şu şekilde: Alhambra Sarayı sabah 08:30 – 12:00 saatleri arasında ve öğleden sonra 14:00 – 20:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Birde belirli günlerde akşam (gece) gezileri var. Bileti alırken ziyaret edeceğiniz seansı söylüyorsunuz. Ben söyleyemedim çünkü sadece öğleden sonra için bilet kalmıştı. Biletimi alarak şehir merkezine geri döndüm ve saatin öğleden sonra 2 olmasını bekledim. Bu, 14:00 – 20:00 saatleri arasında ziyaret edebileceğim anlamına geliyor ve biletin üzerinde bu saat yazıyor.
Bunun yanında bir de Nasrid Sarayı’nı ziyaret edebileceğiniz saat bulunuyor. Benim biletimde 19:00 yazıyordu. Bu da Nasrid Sarayı’na yani Alhambra’nın en önemli bölümüne girebileceğiniz saati belirtiyor. Saat akşam 7’de Nasrid’in bulunduğu kuyruğa girerek bu saatte buranın ziyaret edilmesi gerekiyor. Örneğin 8’de giderseniz içeri giremezsiniz ve sadece 1 saat içeride kalınabiliyor. Kısaca benim 14:00’da başlayan gezim 17:00’da sona ermişti. Ancak Nasrid Sarayı’nı gezebilmek için 19:00’a kadar beklemek zorunda kaldım. Bunu unutmayın 🙂
Ayrıca bunun neden bu şekilde olduğunu sordum. Yani niçin Nasrid için 19:00’a kadar bekliyorduk? Çünkü Alhambra çok büyük bir yer olduğu için kontrol ve güvenliğini sağlamak çok zormuş. Turistler sürekli zarar veriyormuş. Bu nedenle günde sadece belirli bir kesim sarayı ziyaret edebiliyor. Alcazaba, Nasrid ve Generalife bölümlerinin tamamı için giriş bileti 14 Euro. Ancak sadece teki için bilet alabilirsiniz ancak tavsiye etmem. Gezeceksiniz hepsini gezin. Eğer bilet bulamazsanız sarayın ücretsiz olarak gezilebilen bölümleri var. Yetmez ama düşünebilirsiniz 🙂
Granada kısaca bu şekilde. Açıkçası anlatmadığım daha pek çok yeri bulunuyor. Gitmeyenlerin en kısa zamanda gitmeleri dileğiyle…
Granada'da:
-
Gezilecek Yerler
-
Ucuzluk
-
Güvenlik
-
Yerli Halkın İngilizce Seviyesi
-
Ücretsiz Wi-Fi Olanakları
-
Gece Hayatı
-
Kaç Gün Kalınır?
-
Tekrar Gidilir Mi?
-
Yeme-İçme
Özet
Dünya üzerinde İslam mimarisinin ulaştığı son nokta olan Alhambra (El Hamra) Sarayı ile beni adeta büyüleyen Granada'ya hayatım boyunca birkaç defa gitmek istiyorum desem hiç yalan söylemiş olmam. İnanılmaz...
7 Yorum
Merhaba. Cok begendim yazinizi, boyle bir yerin varligindan dahi haberdar degildim. Iyi gezmeler.
Teşekkürler Figen. Umarım bir gün sen de seyahat edersin 🙂
Faydalı paylaşımlarınız için çok teşekkürler. Uzun zamandır endülüs gezisi yapmak niyetindeydim, yazdıklarınızla kesin kararımı verdim. Yüreğinize elinize sağlık…
Teşekkürler Ayşe. İyi seyahatler şimdiden 🙂
Temmuz 19 unda Granada da olacağım. Tur ile gidiyorum ama Konak’ladığımız yerlerde kendim gezeceğim. Bu vesile ile yazınızı okudum. Faydalandım. Teşekkür ederim Bana Evliyaçelebi ve seyehatnamesini anımsatıyorsununuz. Yazılarınız kalıcı bir eser olur Sevgiler Prof.Dr.ali telli
Teşekkürler, iyi seyahatler 🙂
Merhaba, yazınızı çok beğendim sormak istediğim bir soru vardı böyle bir şehir için kaç gün kalmak yeterli olucaktır günü birlik olabilir mi yoksa 1 gece 2 gün kalmak daha mantıklı mı
Şimdiden teşekkür ederim.
Bana göre 1 gece 2 gün.