‘Rayların Bittiği Yer‘ olarak anılan ve Adof Hitler’in düşman ilan ettiği Yahudilerin gaz odalarında toplu şekilde öldürüldüğü ya da çalıştırılmaya zorlandığı, tarihin en büyük toplama ve ölüm kampı olan Auschwitz-Birkenau‘yu, Krakow seyahatim sırasında ziyaret ettim ve burayı hem gezi gezi fotoğraflarımla, hem de savaş sırasında çekilmiş fotoğraflarla harmanlayarak ansiklopedik bir şekilde anlattım.
Adolf Hitler ve Yahudiler
Adolf Hitler, yahudileri sevmezdi. Çünkü Almanya’da başta bankalar olmak üzere, büyük fabrikalar, hatta silah fabrikaları bile yahudilere aitti. Burada çalışan işçiler ise aynı şekilde yahudilerdi. Almanya’nın tarihinde en fazla iş gücüne ihtiyacı olduğu dönemde, yani 1. Dünya Savaşı ve devamında, Yahudi şirketlerinde çalışanlar sık sık grev yapıp işleri yavaşlatırlar ve Alman ekonomisine büyük darbe vururlardı.
Ancak Adolf Hitler, yahudi toplumuna olan nefretini hiçbir zaman kesin olarak açıklamamış ve ortaya atılan teoriler arasında “ekonomik durum” bunun en önemli nedeni olarak gösterilmiştir.
Diğer bir yandan, Hitler iktirada gelmeden önce verdiği demeçlerde sık sık “toplumu Yahudilerden temizleyeceğini” dile getirmiş ve 2. Dünya Savaşı süresince Avrupada yaşayan 10 milyon kadar yahudiden yaklaşık 6 milyonu “ölüm kampı” denilen kamplarda öldürültmüştür. Ancak sadece yahudiler değil, eşcinseller ve çingenelerde bu kamplarda katledilmiş ya da üzerlerinde deneyler yapılmıştır.
“Auschwitz-Birkenau” Ölüm Kampı
2. Dünya Savaşı sırasında, Nazilere ait toplamda 70 ölüm kampı bulunur. Auschwitz ise bu kampların en büyüğü ve en çok katliamın yapıldığı yerdir. Burada toplamda 1 milyon 300 bin kişinin sistemi bir şekilde katledildiği tahmin edilmektedir. Bunlardan %90’ı Yahudi, kalan %10’u ise çingene, eşcinsel, savaş tutukluları ya da diğer etnik gruptan insanlardır.

- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.25
Auschwitz, savaştan önce 14 bin kişinin yaşadığı sakin bir kasabadır ve Naziler burayı ele geçirdikten sonra, 1940 yılında bu kasabaya ölüm kampını inşaa ederler. Ancak bu kamp zamanla gelen mahkum sayısı arttıkça genişletilir ve 3 bölüme ayrılır.
- Auschwitz I: Tüm nazi kamplarının yönetim merkezidir.
- Auschwitz II (Birkenau): Mahkumların gaz odalarında öldürüldükleri ve üzerlerinde deneylerin yapıldığı kamptır.
- Auschwitz III (Monowitz): Fabrikaların bulunduğu ve mahkumların zorla çalıştırıldığı kamptır.
Auschwtiz-Birkenau Turu
Krakow’a 60 kilometre mesafede bulunan Auschwitz-Birkenau kampını gezmenin en ideal yol tur ile gezmek. Krakow’un her yerinde buraya tur düzenleyen firmalar bulunmakta. Ben kaldığım hostel aracılığıyla ayarladığım seekrakow firmasıyla gezdim. Hostelin önünden araçla alarak, tur bitiminde de kapıya kadar bıraktılar. Tur fiyatları tam: 135 Zloty (90 TL) öğrenci: 105 Zloty (70 TL) şeklinde. Yaklaşık 6 saat sürüyor ve grup ile beraber İngilizce konuşan rehber eşliğinde geziliyor. Bireysel olarak gezme gibi bir şansınız yok.

Önce Auschwitz 1, ardından araca tekrar binilerek 5 dakika mesafedeki Auschwitz 2 (Birkaneu) geziliyor. Burada ki önemli nokta 6 saat boyunca yemek yemek ya da su içmek için bir yer bulamıyorsunuz. Ona göre gitmeden önce çantaya su ve yiyecek koymakta fayda var.
Nazilerin Öldürme Yöntemleri
Kamplarında işe yaramayacak insanları öldürmeyi amaç edinen Naziler, bunu gerçekleştirmek için çeşitli yöntemlere
başvurmuşlar. Mahkumlar önce “kurşuna dizilerek infaz” edilmişler, ancak bu durum pahalı ve askerlerin psikolojisini etkilediği için daha etkili yol olan “karbonmonoksit gazı” ile öldürmeler başlamış. Duş başlıklarından odaların içerisine, arabaların egzozlarına bağlanan hortumlar aracılığıyla bu gaz verilerek insanlar öldürülmüş. Ardından daha pratik bir yol bulunarak “mobilize kamyonetler” ile mahkumları kamyonetlerin kasasına bindirdikten sonra kapılar iyice kapatılmış ve aracın motorundan salınan karbonmonoksit gazı doğrudan içeriye verilerek öldürme işlemi gerçekleşmiş.

- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 24.0mm
- ISO 200
- 1/0.25
Ancak sonradan maliyeti çok daha düşük, etkisi ise son derece ölümcül “Zyklon B” gazı kullanılarak infazlar en üst seviyeye ulaşmış.
Rayların Bittiği Yere, Ölüme Gidiş…
Nazilerin düşman ilan ettiği Yahudiler gettolarda yaşamaya mahkum edilirler. Buralar etrafı çevrili ve dışarıyla irtibat kurulamayan alanlardır. Kişiler gettolarda sağlıksız şekilde hayatlarına devam ederler, çoğu da buralarda ölür. Belli bir süre geçtikten sonra bu gettolar boşaltılarak, orada yaşayan insanlar zorla çalıştırılmak üzere ölüm kamplarına gönderilir. Ancak kimse orada başlarına ne geleceğini bilmezler. Giderken yanlarına alacakları valizlerinin üzerine isimlerini ve nereden geldiklerini yazmaları istenir.



Kurbanların Auschwitz’e Getirilişleri
Önce herkes yaşadıkları şehirlerde bulunan toplanma merkezlerine gider, oradan da tren istasyonuna götürürler. Ardından kendilerini bekleyen trene binerler ve Auschwitz’e doğru hareket ederler.

- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/11
- 18.0mm
- ISO 100
- 1/0.02
Bindikleri trenler normalde “hayvan taşımacılığında” kullanılır. Penceresi olmayan, hava alması için küçük bir bölümü bulunan vagonlarda giderler. Her bir vagona ortalama 70 kişi sıkışmış bir vaziyette bindirilir. Uzun yolculuk ve açlık neticesinde kampa ulaşamadan ölen çok sayıda insan olur.
Auschwitz’e ilk tren 14 Haziran 1940’da 728 kişiyi taşıyarak gelir..
Sayım ve Ayırma İşlemi
Kurbanlar kampa geldiklerinde nereye geldiklerini anlamazlar elbette. Onları doktorlar (genellikle ‘ölüm meleği’ lakaplı Doktor Mengele) ve subaylar karşılar.

Vagonlardan inen insanlara Alman doktor ve subaylar “yaşlarını”, “ne iş yaptıklarını” ve “önemli bir hastalığı olup olmadığını” sorarak “çalışabilecek durumda olanlar” ve “çalışamayacak durumda olanlar” şeklinde iki gruba ayırırlar. Yaşlılar ve 14 yaşının altındaki çocuklar her zaman grubun sol tarafına (çalışamayacak durumda olanlar) alınırlar.



Ardından herkesin valizleri alınır ve sonradan geri alacakları söylenir. Ayırma işlemi sonucunda genelde %30’luk kısım çalışmaya, %70’i ise ölmeye gönderilir. Çünkü aç ve susuz olan bu insanların hiçbir zaman çalışacak güçleri olamaz. Bazılarının ise üzerlerinde çeşitli deneyler yapılır.
Gaz Odalarında Kurbanların Öldürülmesi
Çalışamayacak durumda olanlara, ayırma işleminin ardından “Duş almaya gidiyorsunuz. Yıkanıp, temizlenmeniz lazım” denilir. Çünkü hem onlar hem de diğer insanların “ölüme gittiklerini” bilmemeleri gerekir. Herkes uğraşmaya gerek kalmadan ellerine sabun verilerek duşlara (gaz odalarına) gönderilirler. İçeriye önce kadınları, ardından erkekleri alırlar. Eğer sırada bekleyen çok insan varsa çocukları da içeridekilerin kafalarının üzerlerinde emeklemeye zorlarlar. Hatta daha fazla insan alabilmek için içeride bulunanlardan ellerini havaya kaldırmaları istenir. Herkes içeri girdikten sonra da kapılar kilitlenir.

- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/4
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.25
Sam ItzkowitzSam Itzkowitz: Kapı 14cm kalınlığındaydı. Kapıyı kendim inşaa ettim, dolayısıyla nasıl olduğunu biliyorum. Üç sürgü, karşısında ise üç demir çubuk. Çubuklar yerine oturtulup kapı sıkıca kapatılıyordu. Subaylar Kızıl Haç vagonuyla dışarı duruyorlardı ve ambulanslarda tenekelerce gaz kutusu vardı. Subay, maskesini takıyordu, gazı açıyordu ve kutusunu gaz odasındaki bacadan aşağı bırakıyordu. Burada 2 baca vardı ve gazı verdikten sonra kapağı sıkıca kapatıyordu ki gaz kaçmasın. Tek duyduğumuz ses “Shema (yahudi sadakat yemini)” sesiydi. Hepsi bu. 5 ila 10 dakika sürüyordu. Kapıda 4-5 kat cam olan gözetleme delikleri vardı. Çubuklarla korunuyordu, kimse görmesin diye.. Yakıt bölmesinin de ışıklarını açtığınızda insanların ölüp ölmediğini görebiliyordunuz.
Buralara ortalama 7 gaz kutusu bırakılır ve en geç 20 dakika sonra herkes ölmüş olurdu. Sağ kalanların anlattığı hikayelere göre de gaz odalarının önünde bekleyen araçlar “insanların çığlıklarını bastırmak” için çalıştırılır ve gürültü yapması sağlanırdı.
Gaz odalarında günde ortalama 6 bin kişi öldürülürdü. Bunlar sadece trenler ile getirilenler değil, artık çalışamayacak durumda olan mahkumlar da olabilirdi.
Cesetleri Yakma
Naziler, öldürdükleri insanları uzak noktalara götürerek toplu mezarlara atarlardı. Ancak öldürülen insan sayısı arttıkça bu imkansız hale geldi ve cesetleri yakmak için krematoryumlar (ölü yakma fırınları) inşaa ettiler. Bu krematoryumlar, gaz odalarının hemen yanlarında bulunur ve ölen insanların dişleri sökülerek, işe yarayabilecek organları alınırdı.

İnsan dişlerinden toka ve tarak, saçlarından kumaş, vücuttan çıkan yağla ise sabun yapılması için Almanya’ya gönderilirdi (ham madde olarak).



Bu işlemin ardından cesetler fırınlarda yakılırlardı. Küllerini ise nehirlere bırakırlar ya da gübre olarak kullanılması için çiftçilere verirlerdi.

- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/6.3
- 18.0mm
- ISO 400
- 1/0.25
Auschwitz’de Yaşam ve Zorla Çalıştırılma
Mahkumlar kampa getirildikten sonra, çalışabilecek durum olanların önce saçları kesilirdi. Ardından tespit ve sayımını doğru yapabilmek için önce 3 açıdan fotoğrafları çekilir, herkese birer numara verilir ve bu numaralar dövme ile sol kollarına yazılırdı. Artık yeni isimleri o numaralar olurdu.


Erkeklere çizgili pantolon ve ceket, kadınlara ise iş elbisesi verilirdi. Bunların üzerlerine de kişilerin isimleri (numaraları) yazılırdı ve bu kıyafetleri orada ölene kadar giymek zorundaydılar. Çünkü ne bir ikinci kıyafetleri ne de bunları yıkamak için su vardı. Senede ise sadece 2 defa iç çamaşırı verilirdi.


Auschwitz’de gün erken başlar (04:30) ve her geçen gün dayanılmaz koşullarda hayatta kalma mücadelesi verilirdi. Mahkumlar ilkel, penceresi olmayan sıcak ya da soğuğa karşı izole edilmemiş, eskiden ahır olarak kullanılan barakalarda yaşarlardı. Normalde 50-60 insanın sığacağı barakalara 200-250 insan tıkıştırılır ve bölmeli kalasların (ranza) üzerlerinde uyurlardı.
Mahkumlar her zaman açtı. Kahvaltıda çay ya da kahve, öğle yemeğinde şalgam ve patetes çorbası, akşam yemeğinde ise sosis/peynir/tereyağı ya da reçelli ekmek verilirdi. Ancak tüm bunlar da bayat olup, çürük sebzelerden yapılırdı. Bu nedenle ishal oldukça yaygın bir hastalıktı.

Aynı zamanda 180 kişinin tuvaletini yaptığı ortak bir alan vardı (önceleri o da yoktu). Fakat burada su bulunmadığından salgın hastalık kol gezerdi. Çoğu insan da bu hastalıklara yakalanarak ölürlerdi. Bir barakada her sabah ortalama 6 kişi yakalandığı hastalık sonucu ölmüş olurdu.
Mahkumların bazıları kamp içerisinde, çoğunluğuysa kamp dışında bulunan fabrikalarda ya da çeşitli işlerde çalıştırırlardı. Kadınlar elbise, ayakkabı ve yemek yapar, erkekler ise kömür ocaklarında, inşaatlarda, tünel ve kanal kazılarında, moloz temizlemelerinde vb. çalıştırılırlardı. ‘Ucuz işgücü‘ olarak düşünüldüğünde BMW gibi büyük firmalar da oldukça yüksek sayıda mahkumu çalıştırmışlardır. Aynı zamanda IG Farben şirketinde çalışan mahkumlarda vardı ki bu şirket Zyklon B gazını üreten şirketti. Kim, belki de birkaç gün sonra kendisini öldürecek gazı üretmek için çalışır ki?

Ölüm Meleği Josef Mengele ve Deneyleri
Josef Mengele, Auschwitz’e getirilen insanları sorgulayan bir Nazi doktoru ve diğer Nazi subayları arasında en kibar olanıdır. Güler yüzlü ve oldukça sevecen görünen biri olduğu için herkes ona güvenir ve her istediğini yapardı. Mahkumlar trenlerden indirildikten sonra elinde bulunan kırbacı mahkumlara vurmak yerine farklı bir amaç için kullanırdı. Kırbacını sola çevirdiğinde mahkum gaz odasına, sağa çevirdiğinde ise çalışmaya giderdi ya da tıbbı deneylerinde (genetik bilimi) kullanılmak üzere yaşamaya devam ederlerdi.Bu deneyler canlı insanlar üzerinde yapılır, öldüklerinde ise iç organları yeni deneylerde kullanılmak üzere alınırdı. Raporlar sıkça Almanya’da bulunan araştırma merkezlerine gönderilirdi. Nazilerin insanlar üzerinde yaptıkları deneylerden bazıları şunlardır:
- Güçlü bir insanın dayanabileceği basıncı ölçmek için ‘basınç odasına’ kapatılır ve iç organları patlayana kadar yüksek basınç uygulanır (böylece uçaktan atlayan paraşütçü bir Alman askerinin yüksek basınca ne kadar süre dayanabileceği tespit edilir),
- Mahkum içi buz dolu küvete koyularak kaç derece soğuğa dayanabileceği ölçülür (Norveç saldırılarında bir Alman askerinin soğuk sularda ne kadar süre dayanabileceği tespit edilir),
- Mahkumların midesi çıkartılıp (bayıltmadan), yemek borusu ve ince bağırsağı birbirine bağlanarak yaşayıp yaşamayacağı kontrol edilir,
- Kadınların cinsel organlarına dirençlerini ölçebilmek için yüksek voltajlı elektrik verilir,
- Bir insanın x-ışınlarına ne kadar dayanabileceğini ölçmek için bu ışına mağruz bırakılır, ardından nasıl yandığı izlenir,
- Kan grupları arasında ki uyumluluğu ölçmek için, deneklere farklı gruplardaki kanlar transfer edilir,
- İnsanların boylarını uzatmak için bacaklarını keserek, yerine başka bir bacak dikilir ve yürüyüp yürüyemeyeceği kontrol edilir…
gibi daha birçok insanlık dışı deneyler yapılmış. Bunların hepside Nazi subaylarının dayanıklılıklarını artırmak, hastalıklarını tedavi edebilmek amacıyla denenmiştir.

- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/4
- 18.0mm
- ISO 200
- 1/0.25
Ancak Mengele’nin asıl ilgilendiği mahkumlar ise “ikizler, “cüceler“, “benzersiz fiziksel özellikleri olan insanlar” ve “iki gözü farklı renkli olan” çocuklar olmuşlardır. Çünkü Mengele’ye göre bu kişiler genetik biliminin birer mucizesiydi ve sağlıklı ve mutlu olabilmeleri için ayrı muamele görürlerdi. “Hayvanat bahçesi” denilen ayrı bir alanda tutulurlar ve Mengele’ye “Amca” derlerdi. Karınları da her zaman tok olur, Nazi subaylar hiçbir zaman onlara vurmazlardı.

- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/4.5
- 20.0mm
- ISO 100
- 1/0.25
Sağlıklarını yeterince kazandıklarında üzerlerinde deneyler uygulanırdı. Mengele ya da bir numaralı asistanı her hafta çocukların fiziksel değerlerini ölçerdi. Her zaman detaylı ve dikkalı yapılmış testler talep ederdi ve bir detay atlanırsa o testi yapan hemşire/doktoru cezalandırırdı. Çocukların birkaç hafta sonunda saçları kesilir ve üzerlerinde yapılan deneylerin sonuçları adım adım fotoğraflanırdı.
Ancak Mengele’nin başarmak istediği temel şey “insanların göz rengini değiştirmek” olmuştur. Çiçeklere renk veren sıvılar alınarak çocukların gözlerine enjekte edilip, göz renginin değişip değişmeyeceğine bakılırdı. Bu durumsa her zaman çocuğun kör olmasına, ikizinin ise gaz odasına gönderilmesiyle sonuçlanırdı.
Bunların dışında başka şeyler de yapmış. Bir defasında bir mahkumda tespit ettiği ‘bit’ yüzünden aynı barakada bulunan 750 kadını gaz odasına göndererek öldürtmüş. Bir gecede 14 ikizin kalbine kloroform enjekte ederek onların ölümüne sebep olmuş. Yapışık olarak doğan ikizleri ayırmış, ayrık doğan ikizleri ise kan damarlarını birbirlerine bağlayarak birleştirmeye çalışmış. Yaptığı deney sırasında eğer ikizlerden biri ölürse, iç organları ve kemiklerini Berlin’e gönderilir, diğer ikizi ise gaz odasına gönderilerek orada öldürülürdü.
Ancak Josef Mengele insanlığa tıp alanında birçok şey kazandırmıştır. Yaptığı deneyler sonucu elde ettiği veriler ve yöntemler günümüzde hala kullanılmaktadır (örneğin yapışık ikizleri ayırmak). Adalet yerini bulmamış ve savaşın ardından sahte kimlikle Güney Amerika’ya kaçarak hayatını orada devam ettirmiş. Brezilya’da 1979 yılında denizdeyken bacağına giren kramp sonucu ölmüş.
Josef Mengele dışında pek çok doktor da ‘Block 10‘ adı verilen barakada insanlar üzerinde deneyler yapmışlardır.
Auschwitz’in Kaçakları

- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/8
- 18.0mm
- ISO 100
- 1/0.004
Kampın etrafı elektrik verilmiş dikenli tellerle çevriliydi ve silahlı askerler gözetleme kulelerinde nöbet tutarlardı. Eğer kaçmaya teşebbüs eden birisi olursa işkence görerek öleceğini gayet iyi bilirdi. Hatta kaçmayı başarsa bile kısa zaman sonra yakalanacağını da tahmin edebilirdi. Kaçtıktan sonra ise başta ailesi olmak üzere kaldığı barakadan rastgele 10 kişi seçilerek işkence görürdü.
Sadece kaçaklar değil, aynı zamanda sabotaj girişiminde bulunanlar, sivillerle iletişim kuranlar, kaçmaya teşebbüs edenlerde ‘Block 11‘ adı verilen karanlık, hava almayan zindana atılır ve aç susuz bir şekilde ölmesi sağlanırdı. Aynı zamanda Zyklon B gazı da ilk kez Block 11’de denenmiştir.



Ancak tüm bu katı önlemlere rağmen 802 insan Auschwitz’den kaçmıştır. Bunlar çeşitli planlar yaparak kaçmış ancak çoğu sonunda yakalanarak öldürülmüştür. 144 kişi ise kaçmayı başararak hayatına devam etmiştir.
Auschwitz’in Bulunması
Auschwitz’de neler olduğunu kimse bilmiyordu. Kaçaklar ya da çevrede yaşayan kişiler mahkumların gaz odalarına atıldığını, cesetlerin yakıldığını ve üzerlerinde deneyler yapıldığını anlatıyorlardı ancak kimse inanmıyordu. Kaçmayı başaran iki mahkum “Rudolf Vrba” ve “Alfred Wetzler“, Auschwitz’in detaylı bir planını hazırlayarak, 1944 yılında kamptan kaçtıktan sonra, bunu müttefik birliklere ulaştırırlar. Bunun üzerine Witold Pilecki, gönüllü olarak esir gibi kampa giderek elde ettiği bilgileri müttefik birliklerine ulaştırır. Aynı zamanda bu bölgenin müttefik uçaklar aracılığıyla havadan pek çok fotoğrafı çekilir. 13 Eylül 1944 tarihinde ise ABD, bombardıman uçakları ile buranın çevresini bombalar. Ancak neden kampı bombalamadıkları ise halen tartışılmaktadır (bombalar çok alakasız yerlere atılmış çünkü).
Ölüm Yürüyüşü
23 Ocak 1945 tarihinde, sovyet güçlerinin kampa yaklaşmaları sonucunda burada bulunan 60.000 kişi kamptan çıkarılarak, batıya doğru Wodzislaw Slaski’ye yürümeye zorlanırlar. 7.500 kişi kampta ya da çevresinde bırakılır ki sovyet güçleri bu kişilere yardım ederken zaman kazanılsın. Bu yol 55 kilometredir ve yürüyüş sonucunda 15.000 mahkum yolda güçsüzlük ve yorgunluktan ölür.
Aynı zamanda Nazi subayları, Auschwitz’de bulunan tüm belgeleri yakarak imha ederler. Bu nedenle günümüzde orada kaç kişinin öldürüldüğü kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1 milyon 300 bin olduğu tahmin edilmektedir.
Thomas BuergenthalThomas Buergenthal: Kielce’de bir gettoya, ardından da bir çalışma kampına yerleştirildik. 1944’te annemle ve babamla birlikte Auschwitz’e sürüldüm. 1945 Ocak ayına gelmiştik ve ilerleyen Sovyet ordusu, Almanları burayı boşaltmaya zorluyordu. Çocuklar önde, yürütülmeye başlandık. Birinci gün 10 saat yürüdük. Yorucuydu. Geride kalmaya başlamıştık. Geride kalanlar vuruluyordu. Ben ve iki erkek çocuk, yürürken dinlenmek için bir yol bulduk: sıranın önüne koşuyorduk. Sonra sıranın arkası bize ulaşana kadar yavaşça yürüyor ya da duruyorduk. Sonra tekrar öne koşuyorduk.
Thomas, üç gün süren ölüm yürüyüşünde hayatta kalan üç çocuktan biriydi. Nisan 1945’te Sovyet birliklerin gelişiyle özgürlüğe kavuştu.
Kızıl Ordu’nun Auschwitz’e Gelişi

Sovyetlere bağlı Kızıl Ordu, 27 Ocak 1945‘de önce Auschwitz 3’e oradan da Auschwitz 1 ve Birkenau kampına girerler. Burada kalan mahkumlara yardım ederek tıbbı tedavilerini yaparlar ve burada yaşananları tüm dünya kamuoyuna duyururlar. Böylelikle Auschwitz kampı, bir daha açılmamak üzere kapatılır.
Auschwitz Yalanları
Günümüzde birçok kesim Auschwitz’de yaşananlara inanmamakta. Herşey yahudilerin “bize karşı soykırım yapıldı” diyebilmeleri için abartılan olaylar olduğu iddia etmekte.
Onlara göre Auschwitz’de hiçbir zaman masum insan öldürülmemiştir. Gaz odaları ve cesetleri yakmak için fırınlar vardır ancak bunlar salgın hastalıklarla mücadele edilebilmek için yapılmış yerler olduğu dile getirilmektedir. İmkan olmadığı için de cesetlerin yakıldığı söylenir. Diğer bir değişde bu fırınlarda 24 saat ceset yakılsa bile 5 sene boyunca 1 milyon kişinin cesedinin yakılmasının imkansız olduğu düşünülmekte.
Aynı zamanda Auschwitz 1 kampında sinema, yüzme havuzu, hastahane, kütüphane ve posta ofisi bulunmakta. Hastahanenin oldukça modern olduğu ve hemen yanında neden gaz odası bulunduğu ise tartışılmakta. Yorum sizin…
Auschwitz Hikayeleri
Edith RiemerEdith Riemer: 1942’de annem Almanlar tarafından Polonya’da öldürüldü. Teyzemle yaşamak üzere gizlice Tarnow gettosuna sokuldum. Tarnow’dan Auschwitz’e gönderildim. Gaz odasında öldürülmek üzere sıraya sokuldum. Gaz odaları girişinde çift kapı vardı. İçeri itildiğimizde saklandım. İki kapı arasındaki boşluğa kıvrılıverdim. Dış kapıyı kapatmakla görevli Alman beni buldu ve dövdü. Ancak gaz odasına koyması için çok geçti.
Edith zorunlu işçi olarak görevlendirildi. 1945’te Bergen-Belsen kampında özgürlüğüne kavuştu
Lilly Appelbaum Malnik: Auschwitz’e sürüldüm. Kamp mutfağında çalıştığım için şanslıydım. Açlıktan ölmek üzere olan bir grup Macar Yahudisi kadın ve çocuk gelmişti. Ertesi gün öldürüleceklerdi. O yüzden o gece onlara yemek verilmedi. Barakalarına gizlice patates götürmeye karar verdim. Karanlıkta yiyecekleri taşırken bir karışıklık başladı. Aniden ışıklar yandı. Baraka şefi içeri girdi. “Seni ihbar edebilirdim! Seni vurabilirlerdi!” diye bana bağırdı. Sonra sessizce, “Barakana geri git ” dedi. Ertesi gün Macarlar gaz verilerek öldürüldü.
Renate GuttmanRenate Guttman: 6 yaşıma girmeden kısa bir süre önce, ailem Auschwitz’den Theresienstadt gettosuna sevk edildik. Kampta 70917 numaralı esirdim. Kadeşimden ayrılarak, hastaneye götürüldüm. Röntgene girdim ve boynumdan kan alındı. Bir defasında kayışla masaya bağlayıp, bıçakla kestiler. Kusma ve ishale yol açan enfeksiyonlara yakalandım. Enfeksiyon nedeniyle hastanede yatarken, subaylar hastaları öldürmek için götürmeye geldi. Benim bakımımı yapan hemşire beni uzun eteğinin altında sakladı ve subaylar gidene kadar sessiz kaldım.
Rene ve kız kardeşi sağ kalanlar arasındaydı ve 1950’de Amerika’da tekrar bir araya geldiler. “Mengele İkizleri”nin bir parçası olarak, tıbbî deneylerde kullanıldıklarını öğrendiler.
Eugeniusz Rozenblum: 1940 yılında bir gettoya sürüldüm. Annemle babam orada öldü. 20 yaşımda yapayalnız kalmıştım. 1944 yılında gettodaki başka kişilerle birlikte bir sığır vagonuna koyuldum. Birkaç gün sonra Auschwitz’e vardık. İki hafta sonra Dachau kampına gönderildim. Burada kan zehirlenmesine yakalandım. Bir doktor, ayak parmaklarımı kesmesi gerektiğini söyledi. Doktor operasyona başlamadan hemen önce masadan inip koşmaya başladım. Büyükçe bir taşa bastım ve neyse ki cerahat ayağımdan aktı ve iyileştim.
Eugeniusz, savaştan sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti. Büyük ailesindeki 70 kişiden sağ kalan tek kişi oydu.
Sonuç
Bu yazıyı yazmak için bu ölüm kampını gezdim, rehberin anlattıklarını not aldım ve 50 farklı siteden bilgi topladım. İnanıp inanmamak size kalmış ancak insanlık tarihinin en büyük dramlarından birine sahne olan ve insanın insana yapabileceği şeyleri bize gösteren Auschwitz’i bir gün gezmeniz dileğiyle…
@Bir Garip Polonyalı‘ya uyarıları için sonsuz teşekkürler.
35 Yorum
Merhaba, piyanist ve hayat güzeldir filmlerini izledikten sonra, bu kamplarla ve yaşananlarla araştırma yapıyordum ve sizin makalenize ulaştım, çok güzel yazmışsınız, teşekkürler
İnsanlık hala ders almadı,yöntemler değişti,hukuka uydyrulryor,kendini koruyamayan çocuklar yüreğimi paralıyor.
Lanet olsun.
Sayfanızı çok beğendim yazılarınızın devamını beklerim teşekkürler
Takip ediyorum teşekkür ederim
merhaba, sitenizi yeni kesfettim. ozellikle bu baslik altinda yazdiklarinizi 2- 3 kere okudum. Kismet olursa sizin gibi Haziran’in sonunda ilk kez Polonya’ya gitmeyi planliyorum. oralara gidip gezdikten sonra resimlerimi kendi facebook sayfama koyucam tabiki ailem ve arkadaslarim da gorsun diye. bunu yaparken, sizin bir cok kaynaktan derleyip topladiginiz notlarinizi da yanlarina not olarak koymayi planliyorum. izniniz varsa tabii. izniniz var mi? tesekkur ederim
Selam Ayşe. Notlarımı kullanabilirsin tabi. İyi gezmeler 🙂
bu konuyu dedelerimizden duymuştum ve annemle ağlamıştık. ermeniler, Türklerin savaş yıllarında kendilerine soykırım uygulandığını söylüyor. Yahudilerin hiç sesi çıkmıyor. bence şu anda herkes yalanlarla yaşıyor. Gerçekleri yazınızda okudum ve çok teşekkürler.
Emek verilmiş, zaman harcanmış. Takdire şayan kapsamda bilgiler verilmiş. Seyahat blogu yazdığını sanan ve malesef bir dünya takipçisi olan, her yeri iki cümleyle geçen goygoyculara açık ara fark atar. Bravo. Ancak iki konuyu düzeltmek lazım. Genetik biliminin babası sayılan kişi Mengele değil, Mendel’ dir. Diğer konu ise; bu vahşet gerçekleşirken uzayda henüz bir tane uydu bile olmadığıdır. Hava fotoğrafları, müttefik devletler uçakları tarafından çekilmiş fotoğraflardır. Teşekkürler, iyi gezmeler.
Öncelikle güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Bahsettiğiniz konuları araştırdım ve aynen söylediğiniz gibi. Gerekli yerleri güncelledim. Teşekkürler tekrar.
Bir değil, bin teşekkür… Günümüzdeki savaşlardan da anlıyoruz ki, insanlığın, insan olmayı başarması için daha çok zamana ihtiyaç var. II. Dünya Savaşı tarihiyle ilgilenenler için bir belgesel ve bir film önereyim. Belgesel: Auschwitz Cehenneme Yolculuk. Film: Çöküş. Her ikisi de günümüze ve geleceğimize ışık tutan derslerle dolu. Özellikle Hitler’in son günlerini anlatan Çöküş, gerçekten ibretlik bir film.
Teşekkür ederim. Gayet güzel anlatmisınız.
aydınlandım fotograglarınız ve gezideki izlenimlerinizle. bende araştırma ve inceleme yapmak için gitmek istiyorum. sayenizde azda olsa bilgi sahibi oldum teşekkür ederim.
Çok duygulandım.Keşke tarihten ders alınmış olsaydık.insanın insana yaptığı,hayvan hayvana yapmaz.Keşke insanlarımız olsaydı,gitip o kampları görmek ve o zülmü yapanları naletlemek isterdim.
Çok sitede araştırma yaptım ama soluksuz okuduğum ve bir kelimeyi bile es geçmediğim tek yazı bu oldu.Ellerinize sağlık,çok başarılı!
Önümüzdeki ay ben de kampı ziyaret etmeyi planlıyorum. Araştırma yaparken sitenize denk geldim. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler. Şimdiden gezmiş kadar oldum.
olağanüstü güzel bir yazı.Sizi tebrik ederim çok güzel yazmışsınız.Ellerinize sağlık
Yazıyı okurken empati yaptığımda nefesim daralmışsa ve gezmiş kadar olduysam bu yazı olmuştur. Elinize sağlık.
Yorum yazmadan geçmek, onca emek verilerek yazılan bu yazıya hakaret sayılırdı. Hayatımda ilk defa bu kadar uzun bir yazıyı tek solukta okudum, dakikalardıe bilgisayarın başında bu yaşananları yaşadım sanki. Harika anlatım, berbat yaşananlar. Bu nasıl bir zulümdür. Bir arakadaş yorum yapmış, “insanın insana yaptığını hayvan hayvana yapmaz” diye çok doğru. İnsan olduğum için utanıyorum. Gelecekte çocuğumu ne beklediğini bilmiyorum, kimseye güvenmiyorum. Geçmişimizde neler olmuş… Ellerinize, gözlerinize, klavyenize, ayaklarınıza sağlık.. Sanırım her emeğinize değimiş… Canım çok yanıyor… O çocuklar o analar o babalar.. Ah ah!
teşekkürler
Elinize sağlık. Teşekkürler emeğiniz için
Cok guzel bir yazi olmus, emeginiz icin tesekkur ederim!
Bugün Bergen-Belsen kampını gezdim yüzlerce binlerce ölünün aynı toplu mezarda olması beni çok etkiledi. Henüz çok iyi Almanca bilmememe rağmen resimler, videolar ve kalıntılar çok kötüydü. İnsanın insana yaptığını hiç bir varlık yapmıyor dedirten vicdanın ne kadar önemli bişey olduğunu hissettiren bir geziydi.
Ve Bergen-Belsen hakkında internette daha fazla bilgi araştırırken yazınıza rastladım ve daha önce yapılan yorumlarda yazilan gibi mükemmel bir anlatıs, bunu destekleyen örnekler, isimlendirmeler, yasanilay olayların gercekligi… Umarim tum bu yasanilanlar gelecegimiz icin daha iyi insanlar olmamiza, baris icin onemli adimlar atmamiza yardimci olur.Başarılarınızın devamını diliyorum
Merhabalar, geçen hafta Krakow ve bu kamplarda idim. Gayet doyurucu bilgiler vermişsiniz. Dönünce bazı soru işaretlerim vardı, bu boşlukları çoğu web sitesinde kapatamamış idim ama siz başardınız, öncelikle yürekten teşekkürler. Size bir kaç sorum var;
1) Kamplarda 10 ve 11 nolu Bloğun sağ tarafında (sanırım Alman subayların yaşadığı) tel örgülerin öteki taraftaki büyük binayı gezdirmiyorlar. Acaba orada neler var ve neden göstermiyorlar ve Schindler’in Listesi filmindeki meşhur balkon sahnesinin olduğu bina orası mıdır?
2) Yahudiler, çingeneler, eşcinseller, savaş suçluları ve Alman askerleri bu ve benzeri kamplarda idiler. Peki bunlar dışında kalan yahudi olmayan Polonyalılar bu kamplarda yaşadı mı? Neler yaptılar, ölen/öldürülen var mı? Krakow, Oświęcim ve civar yerlerde o yıllarda yaşamlarını nasıl sürdürdüler?
Cevaplayabilirseniz çok sevinirim, şimdiden teşekkürler.
1. sorunun kesin cevabını bilmiyorum. Diğer soru ise grup olarak değil ancak bireysel olarak kampa goturulenler mutlaka olmuştur (SS’lere karşı çıkan, düzeni bozan kisiler veya asker, politikaci gibi kişiler). Ancak bunlar sadece polonya vatandaslari için değil, fethedilen tüm ülke vatandaşları için geçerli.
Merhaba,
Belli bir zamandır II. Dünya Savaşı ve Auschwitz kamplarıyla ilgili araştırmalar yapıyorum(kendi çapımda). National Geographic belgesellerinin hepsini izledim. Yazmış olduğunuz şeyler çok ilgi çekici ve uzun zamandır konuları böylesine açıklığıyla anlatan bir yazı okumamıştım. Çok emek vermişsiniz emeğinize sağlık. Size de sormak istediğim bir şey var Auschwitz ile önerebileceğiniz kitaplar var mı. Lütfen cevap vermeniz umudu ile. Teşekkürler.
“The Auschwitz Escape” var. Tavsiye ederim. Ancak Türkçe’si var mı bilmiyorum 🙂
Elinize, emeğinize sağlık. En kısa zamanda buraları gezeceğim.
Auschwitz’i geçen yıl gördüm. Gerçekten de tüyler ürperticiydi. Burada yazılanların doğru olduğunu biliyorum. İnsanlık bu katliamları unutmamalı. Size de elbette teşekkür ederim. Bilgilendirdiğiniz için…
Adolf Hitlerin hayatı benim için hep bir merak olmuştur onun üzerine yazılan bir çok kitabı satın alıp okudum ve yaptiği işkenceler,çocukluk süreci gibi bir çok donemi hakkında notlar yazarak bir defter bile tuttum yaptigi şeyler hiç iyi şeyler olmamakla beraber yapılması için bir kalbinizin de olmamasını gerektiren şeyler fakat bu adamdaki ikincilik,nefret,öfke,acımasızlık biraz fazla daha doğrusu adam biraz fazla duygusuz hayatım boyunca hitler hakkında gördüğüm her satırı tek tek yorumlaya yorumlaya okudum ve anlamaya çalıştım aslında bazı insanların nefret ettiği bu adam nedense bana çok gizemli biri olarak gözükmüştür daima.Bu yazı içinde teşekkürler herşeyi tek tek not aldım Polonya ya bir gün bende gidip kampları gezmek ve gerçekten herşeye daha yakından bakmak istiyorum umarim bir gün bende gider ve bu içimdeki merakı ve gizemi giderebilirim.
Bu özenli çalışma için çok teşekkürler. Fotoğraflar, verilen bilgilerin yeterliliği, dil bilginiz ve anlatım tarzınız harika. İyi bir blog yazısı oldukça zor bulunuyor. Ben de basit ve mütevazi bir gezi bloguna sahibim. https://gezisever.blogspot.com.tr/ adresine beklerim 🙂
Keyifli seyahatler dilerim.
Kardesim cok guzel ve dogrulari yazmissin eline saglik emege saygi ama ben yahudiler kismina acimiyorum bak hitler ileriyi dusunmus yahudiler halen Musluman kardeslerimizi katlediyor HITLER hakli Adam ileriyi gormus soyle bir bakarsan yahudi,cingene , escinsel,lezbien, bunlar hep sorun elimden gelse Bende oyle bir kamp yaparim topunu yakarim cocuk katilleri israildir ve helal olsun HITLERE adamin dibi su an bakarsaniz yahudi yani israilli serefizler TURKIYEMIZE neler ve ne oyunlar kurdu unutmayin bunlari ve acimayin 7 si Neyse 70 ayni bunlarin o yuzden acima duygunuzu kaldirin gercek bu saygilar
Merhabalar. 3 gün önce Auschwitz’deydim. Keşke bu yazınızı daha çnceden keşfetseydim ve okuyup gitseydim. Çoğu şeyin ne olduğunu bilmeden gezdim. Çok güzel yazmışsınız ellerinize sağlık.
Yazınız gerçekten çok güzel ozetleyici, Türkiye’de halen bu konu neden önemsenmez bilmiyorum, çoğu kişinin holokostun ne olduğunu bile bilmiyor. Bu konuda zaten ders olarak öğretilmiyor bile, gerçekten çok yazık, halbuki ders alınacak o kadar çok şey var ki bu yaşanmışlıklardan. Faşizmin gerçek yüzünün en ürkütücü örneği…
Dolu dolu bir yazıydı. Birçok yeri not aldım.