Sighișoara Gezilecek Yerler

Avrupa’nın en iyi korunmuş Orta Çağ kasabalarından biri olan Sighişoara; pastel boyası gibi duran rengarenk evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları ve tarihi kuleleriyle Romanya’nın en popüler turist rotalarından biridir. UNESCO kültür mirası listesinde bulunan şehir, aynı zamanda Vlad Tepeş’in (nam-ı diğer Dracula)’nın doğum yeridir. Bu yazımda Sighişoara’da gezilecek yerler ve şehir tarihiyle ilgili bilgileri bulabilirsiniz.

Sighişoara

Sighişoara Tren İstasyonu

Transilvanya seyahatimin ikinci durağı Sinaia‘nın ardından Sighişoara oldu. Trenle gece 11 civarı şehre ulaşarak konaklayacağım hostele geçtim ve görevliye “şehir hakkında fazla bilgim yok, gezmesi ortalama ne kadar sürer acaba?” diye sordum. Görevli ise “1 saatte gezersin” diye cevapladı. Bu cevaba şaşırmış ve inanmamıştım. Çünkü Sighişoara adını pek çok kez duymuş ve bu şehri gezen pek çok turist tanımıştım. Herkes güzel şeyler söylüyordu. Burası 1 saatte gezilip bitirilecek bir şehir olmamalıydı…

Sighişoara

Görevliye pek inanmayıp ne olur ne olmaz diyerek ertesi sabah erkenden kalkarak gezmeye başladım. Ve evet! Gerçekten 1-2 saat içerisinde şehri gezip bitirdim. Daha doğrusu şehri değil, Sighişoara’nın turistik merkezi olan kaleyi gezdim. Zaten başka da bir yeri yok… Peki bu şehir neden bu kadar popüler?

Sighişoara'da bir sokak

Bunun iki cevabı var. Birincisi rengarenk evleri, diğeri ise her yıl düzenlenen Orta Çağ festivali.

Sighişoara Orta Çağ Festivali“, 1992 yılından beri her yıl Temmuz ayının son haftasında düzenlenen 3 günlük bir festival. 10 bölüme ayrılmış olan festivalde Orta Çağ’larla ilgili tiyatro, müzik, sanat, sergi, film, dans, kitap sergisi, konser ve gece etkinlikleri bulunuyormuş. Öğrendiğim kadarıyla başka ülkelerde düzenlenen benzeri festivaller gibi sokaklarda yöresel kıyafetlerle dolaşan insanlar, şövalye savaşları, yer yer dansçılar, koro müzikleri vb. gibi etkinlikler yapılıyormuş. Ben festivalden kısa bir süre sonra şehre geldiğim için katılma şansım olmadı. Eğer katılacaksanız diye söylüyorum; şehirde festival kalabalığını kaldıracak kadar fazla otel yok. Bu nedenle çoğu turist 30-40km civarda bulunan otellerde konaklayarak tren ile günübirlik buraya geliyor.

Sighişoara

Şehrin ön plana çıkan diğer bir özelliğiyle birbirinden renkli evleri. Bunların bazıları cafe, restoran ve otel olarak hizmet veriyor, bir bölümünde ise insanlar yaşıyor. Sanırım insanlar yaşadığı için arabalar kale içerisine girebiliyorlar. Bu seviyedeki turistik yerlerde görmeye pek alışkın olmadığım bir durumdu bu açıkçası. Fotoğraflara dikkatli bakarsanız yer yer arabaları görebilirsiniz.

Tarihi

Hem Sighişoara, hem de Romanya’da bulunan hemen hemen bütün popüler şehirlerin tarihi en erken MS 1. yüzyıla kadar gider. “Daçyalılar” olarak adlandırılan ve “Traklar” ile ilişki içerisinde olan antik kavimler, Roma’nın işgaline kadar bu bölgelerde yaşamışlardır. Ancak Sighişoara’nın 12. yüzyıla kadar süreçte akıbeti pek belli değildir. Roma İmparatorluğu dönemindeki adının Castrum Stenarum olduğu bilinir sadece…

Sighişoara

Şehir günümüz halini 12. yüzyılda almaya başlamış. Macaristan Krallığı, ileride “Transilvanya Saxonları” olarak adlandırılacak Alman tüccar ve zanaatkarları buraya ticaret için davet etmiş ve onları koruyacak, aynı zamanda bir defans görevi görecek bu kaleyi inşaa etmiş. Ancak bu kale alışkın olduğumuz gibi içinde kral ve şehrin önde gelenlerin yaşadığı yer değil, tüccarların yaşadığı ve ticaret yaptığı yermiş (İngilizce’si Citadel olarak, Türkçesi Kale veya Hisar olarak geçer).

Transilvanya’nın bazı popüler şehirleri de (Bistrita, Braşov, Cluj, Medias, Sebes, Sibiu), benzer şekilde Transilvanya Saxonları’nın ticaret yapmaları için kurulmuş. Bu şehirlerde yaşayan insanlar ne çok zengin, ne de çok fakirmiş. Orta sınıf üyesi oldukları için kendilerine “Burgher (kasabalı)” denilirmiş. Bu kasabalıların geleneksel ev mimarisi ise Sighişoara’da en güzel örneğini gördüğümüz Burgher Mimarisi’ymiş. Bu mimariyi günümüzde az da olsa Polonya, Almanya, Romanya gibi şehirlerde görmekteyiz.

Ancak Sighişoara şehri, diğer 6 Saxon şehrine göre ne en büyük, ne de en zenginmiş. Doğal güzelliği ve mimarisinden dolayı Macar Kralları’nın bir dönem favori şehri olmuş. Hatta bazı krallar taç giyimlerini burada gerçekleştirmişler.

Gezilecek Yerler

Sighişoara şehrinde gezilecek çok fazla bir yer bulunmuyor. Küçük bir old town (kale) bölgesi var ve gezilecek pek çok şey buranın içerisinde yer alıyor.

Orthodox Cathedral

Tren istasyonundan Sighişoara tarihi merkezine yürürken ilk olarak Ortodoks Katedrali’nin önünden geçiliyor. Burası 1937 yılında Bizans tarzında yapılmış bir katedral. Dış cephesi siyah-beyaz renge boyanmış. Yani old townda bulunan evlerin tam tersi renkte. Öyle zannediyorum ki burayı şehrin geri kalanından ayırmak ve önemine vurgu yapmak için bu renk tercih edilmiş.

Tarnava Mare

Katedralin yanından geçtikten sonra Tranava Mare nehri üzerinde bulunan bir köprüden geçiliyor. Bu nehir ayrıca diğer iki popüler Transilvanya şehrinden de (Sibiu ve Alba) geçmekte.

Sighişoara

Köprüyü geçtikten sonra yavaş yavaş eski şehir merkezi (old town) kendini belli etmeye başlıyor. Tren istasyonu ile buranın arasında 15 dakikalık yürüme mesafesi bulunuyor.

Sighişoara

Eski şehir merkezinin birkaç girişi bulunuyor. Ancak hepsi yokuş ve merdiven çıkmalı. Hangisinden girildiğinin pek bir önemi yok, çünkü hepsi aynı yere ulaştırıyor neticede 🙂 Ayrıca uzaktan kuleyi gördükten sonra fotoğrafta gözüken merdivenlerden çıkacağınıza eminim 🙂

Surlar dışında kalan bölge “aşağı şehir” olarak geçiyor ve cafe, restoran, renkli evler ve oteller buradan itibaren başlıyorlar. Ancak sur içerisine (yukarı şehire) göre daha düzensiz bir şekilde bulunuyorlar. Gelelim kale içerisine…

The Clock Tower

Sighişoara Saat Kulesi

Yukarıdaki fotoğraf Sighişoara’nın küçük bir özeti aslında. En ileride saat kulesi, onun yanında yer alan sarı bina Drakula’nın doğduğu yer olduğuna inanılan ev, onun yanındaki yeşil ev silah koleksiyonu müzesi, oranın tam karşısındaki bina (fotoda yok) “Venedik Evi” olarak geçen bir ev ve son olarak fotoğrafı çektiğim yer Sighişoara tarihi bölgesinin merkez meydanı. Burdan sonra anlatacaklarımın çoğu bunların detayı.. Ama ne kadar detay verebilirsem artık işte 🙂

Saat Kulesi

Sighişoara’nın en sembolik yapısı olan saat kulesi, 14 .yüzyılda inşaa edilmiş ve 16. yüzyılda genişletilmiş bir kuledir. Aynı zamanda kapı görevi görmektedir. Üzerinde yer alan 4 küçük kule, kent konseyinin adaletini sembolize etmektedir. 1676 yılında çıkan yangından dolayı kubbesi daha sonradan yenilenmiş ve boyanmıştır.

Saat Kulesi

Kulenin her iki tarafında saat ve figürlerin olduğu bir bölme bulunmaktadır (bir yönü yukarı şehre, diğer yönü aşağı şehre bakmaktadır). Yukarı şehre bakan taraftaki figürler (fotoğraf açısına göre):

  • Sağ altta Barış Tanrıçası (Eirene/Yunan veya Pax/Roma emin değilim) bulunuyor. Elinde zeytin dalı ve trompet tutuyor,
  • Sol altta elinde tambura tutan bir figür,
  • Ortada mavi elbiseli “doğruluk” ve “adaleti” temsil eden iki figür bulunuyor. Sağdaki figür elinde terazi tutan Adalet Tanrıçası Themis, diğer ise elinde kılıç tutan bir doğruluk figürü.
  • Üst kısmın solunda ve sağında Gün ve Geceyi temsil eden figürler bulunuyor. Sabah 6’dan akşam 6’ya kadar olan sürede sağdaki Gün figürü, akşamdan sabah ise soldaki Gece figürü biraz daha ön plana çıkıyor.

Kulenin diğer tarafında ise haftanın 7 gününü ifade eden pagan tanrıları yer alıyor. Diane (Pazartesi), Mars (Salı), Mercury (Çarşamba), Jupiter (Perşembe), Venus (Cuma), Saturn (Cumartesi) ve Sun (Pazar) şeklinde.

Kule, 1556 yılında kadar kent konseyinin toplanma ve çalışma alanı olarak kullanılmış. 1899 yılından sonra tarih müzesine dönüştürülmüş. Müzeye giriş ve kulenin üzerine çıkış ücretli (fiyatını hatırlamıyorum). Aynı bilet işkence müzesi ev silah koleksiyon müzesinde de geçerli. Fotoğraf çekmekse tüm neredeyse Romanya müzelerinde olduğu gibi ek ücrete tabi.

Vlad Dracul’s House

Drakula Evi
Drakula Evi

Saat kulesinin yanında Vlad Tepeş’in, nam-ı diğer Drakula’nın doğduğuna inanılan ev bulunuyor. Tahminlere göre kendisi 1431 yılında bu evde doğmuş ve 1436 yılında babasıyla birlikte ayrılmış. Ancak internette şöyle bir tur atarsanız doğum tarihiyle ilgili her sitede farklı bilgi yer aldığını görebilirsiniz. Sighişoara kaynaklarında 1431 yılında doğduğu yazıyor. İnanmak veya inanmamak size kalmış 🙂 Kendisini anlatmaya zaten gerek yok, popüler kültürede sıkça karşılaştığımız birisi.

Braşov Gezi Rehberi ve Drakula'nın Şatosu
Romanya'nın Braşov ilçesi, Drakula'nın şatosu olan Bran Şatosu ve efsanevi Raşnov Kalesi ile ilgili bilgilerin yer aldığı detaylı bir gezi rehberi.

Doğduna inanılan evin alt katında restoran, üst katında ise doğduğu oda olarak lanse edilen bir yer bulunuyor. Buraya giriş 5 Lei. 2 oda geziliyor. Ben içeriye girmedim, tavsiye de etmem. Dışarıda yer alan broşürleri vs. görünce zaten gerçek olmadığını, sadece turist silkelemek için bir yer olduğunu düşünüyorsunuz. Siz bilirsiniz yine de 🙂

Monastery Church

Manastır Kilisesi

Saat kulesinin oldukça yakınında Gotik mimaride yapılmış Manastır Kilisesi yer alıyor. 1291 yılında inşaa edilmiş olan kilisenin diğer adı Dominikan Manastırı olarak geçiyor. Çünkü Orta Çağ’da entellektüel kişiler Dominikan tarikatının birer mensubuymuş ve Sighişoara’da yaşayan tüccarlar da sanırım bu mezhebe üyelermiş. Bu nedenle bu isimle anılırmış. 1888 yılında büyük bölümü yıkılmış, devam eden yıllarda sadece fotoğrafta gözüken ana bina restore edilmiş. Manastırı oluşturan diğer binalar yenilenmediği için burada küçük bir meydan oluşmuş. Kilise içerisine giriş 3 Lei, ancak içeride görülecek önemli şeyler bulunmuyor.

Dracula Heykeli

Kilisenin yanında Vlad Tepeş’in büstü bulunuyor. Ancak tarihi bir önemi yok, yeni yapılmış bir büst. Arkasında ise yukarıda belirttiğim manastırdan geriye kalan küçük meydan bulunuyor. Buradan güzel şehir manzarası seyrediliyor 🙂

Belediye Binası

Heykelin yanında ise belediye binası bulunuyor. Mimari olarak benim çok hoşuma gitmişti.

Cobblers’ Tower

Ayakkabıcı Kulesi

Belediye binasının oradan aşağıya yürüdükçe kuleleri görmeye başlıyoruz. İlki ayakkabıcı kulesi. 16. yüzyılın ortalarında barok tarzda inşaa edilmiş. İlginçliği kubbesinin kendisinden daha yüksek oluşu… 🙂

Tailors’ Tower

Terzi Kulesi

Ayakkabı kulesinden sola dönüp ilerledikten sonra Terzi Kulesine ulaşılıyor. Burası 14. yüzyılda, saat kulesinin tam tersi yönüne inşaa edilmiş. Amacı ikinci bir giriş olmasının dışında; gözetleme kulesi, barut, tahıl ve silah deposu olarak kullanılmasıymış. Ancak 1676 yılında çıkan yangın sonucu içeride yer alan tüm barutlar patlamış ve şehre ciddi zarar vermiş. 1935 yılında yeniden onarılmış.

Citadel Square

Kale Meydanı

Kulelerin gezdikten sonra Sighişoara meydanına ulaşıyoruz (veya alternatif olarak saat kulesinden 30 saniye düz yürüyünce buraya geliniyor). Burası kalenin ana meydanı olup, geçmiş dönemlerde pazar, fuar, duruşma ve idamların yapıldığı yermiş. Günümüzde etrafı cafe ve restoranlarla çevrili.

Diğer

Kale içerinideki tek fayton
Sighişoara (saat kulesinin önünden)
Drakula'nın evinin bulunduğu sokak
Sighişoara (saat kulesinin önünden)
Silah koleksiyonu

Sighişoara’da gezilecek yerler genel olarak bu şekilde. Ortalama 1-2 saatte gezip, daha sonra bir cafe/restoranda bir şeyler yiyip içmek burada yapılabilecek tek aktivite. Dahası yok.

Dondurma yediğim ve konakladığım hostelin cafesi

Kale içerisinde ayrıca gitme gereği duymadığım bir kilise daha yer alıyor. Yukarıdaki fotoğrafın en üst noktasındaki ağaçların orada yer alıyor. Girişi ücretli olduğu için boşuna kendimi yormadım 🙂


Özet

Şöyle bir özet geçmek gerekirse; Sighişoara enteresan bir şehir. “Mutlaka gidip görün” diyemediğim gibi, “kesinlikle gitmeyin” de diyemiyorum. Rengarenk evler fotoğraflarda çok güzel gözüküyor, ona katılıyorum. Ancak evlerin fotoğraflarını çekme işi fazla uzun sürmüyor. Büyük beklentilerle gelip sonradan hayal kırıklığına uğramanızı istemem. Buraya ya festival için gelin, ya da benim yaptığım gibi gece geç saatlerde gelerek hem gecesini görün, hem de gündüz birkaç saatinizi burada geçirin. Öğleden sonra ise başka bir şehre geçin. Şimdiden herkese iyi seyahatler 🙂

Yorum Yaz

Yorumlar

Mutlu
31 Aralık 2017

Bran Kalesi Drakulanin kalesi diyorlar ama sanirim diger kaleler daha guzelmis.