Şu yazıyı okuyorsun: Sigulda Gezilecek Yerler
Letonya 25 Mayıs 2018

Sigulda Gezilecek Yerler

Thor’un Kalesi, Gauja Vadisi, eğlence parkı ve Romeo-Juliet misali gerçek bir aşk hikayesiyle Letonya’nın önemli turizm merkezlerinden biri olan Sigulda, başkent Riga’ya 53 kilometre mesafede yer alan küçük bir şehirdir. Bu yazımda pek çok kişiye göre aşk şehri, bana göre merdiven şehri Sigulda’da gezilecek yerleri bulabilirsiniz.

Sigulda

Sigulda, 16 bin kişinin yaşadığı küçük bir şehirdir. Stratejik konumu sayesinde Gauja Vadisi’nden geçen düşmanlara karşı savunma görevi görmesi için kurulan şehir, 1200’lerde inşaa edilen 3 savunma kalesi sayesinde pek çok savaşta önemli bir rol üstlenmiş. Ancak geçen zaman içerisinde saldırılara daha fazla dayanamayıp önemini yitiren şehir, 18. yüzyıldan sonra sağlık turizminde önemli gelişmeler kaydetmiş. Rehabilitasyon merkezi açılmış ve Gauja Milli Parkına şifa bulmak için pek çok turist gelmiş. Böylelikle tarih boyunca her zaman Letonya’nın önemli bir şehri olmuş.

Merdiven
Merdiven
  • DSC
  • ƒ/8
  • 22.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.125

Sigulda’nın en ilginç yanlarından birisi bitmek tükenmek bilmeyen merdivenleri. Bunlar ulusal parkta yürümeyi kolaylaştırmak ve kaybolmamak için, ilk olarak 19. yüzyılda yapılmışlar. Günümüzde ise şehri çepeçevre saran bir hale gelmişler. Bu nedenle çok fazla merdiven çıkacağınızı hesaba katarak, ziyaret etmeden önce rahat bir ayakkabı ve rahat kıyafetler giymeye dikkat edin.. Ancak sadece bu değil, bir de mümkünse spor salonuna yazılıp 2 ay falan bacak çalışın 😀 Yürümesi gerçekten çok zor!

Sigulda’nın merkezinde büyük bir eğlence parkı bulunuyor. Burası gezilecek yer olmadığı için yazıda bahsetmeyeceğim, ancak pek çok kişinin ilgisini Bobsled‘e binmek çekebilir (kızağa benzer bir araçla, aşağıya doğru ince bir raydan kayılan spora verilen isim). Şehirde merdiven çıkmak beni tükettiği için hiç halim kalmamış ve bunu atlamıştım.

Gezilecek Yerler

Sigulda küçük bir şehir olmasına rağmen gezilecek çok fazla yeri var. Tourist information’dan aldığım şehir haritasında tam 33 tane gezilecek yer işaretlenmiş ve 4 ayrı gezi rotası bulunuyordu. Bunlar şu şekildeydi:

  • City Route: Toplam 5 kilometrelik bir yürüyüş yolu.
  • Three Castle: 10 kilometre
  • The Route Surrounded By Legends and Tales: 5 kilometre
  • Greate Nature and Landspace Route: 8.5 kilometre

Eğer şehirde yer alan 33 yeri gezmek isterseniz toplam 25 kilometre yol yürümeniz gerekiyor. Bu tabi tek yön mesafe. Şehrin dağlardan oluştuğunu hesaba katarsak, her gün ayrı bir rotayı bitirmek mantıklı oluyor. Bu da 3-4 günlük bir süre demek. Açıkçası ben Sigulda’ya gelerek 3 gün kalacak birilerinin olacağını zannetmiyorum. Başkent Riga’da 2 gün kalıp, buraya 3 gün ayırmak pek yabancı turist işi değil 🙂

Peki hepsini gezmeli miyiz? Elbette hayır. Şehre gelen turistlerin çoğu yazının sonunda anlatacağım kaleyi görmeye geliyorlar. Gezilen diğer yerler bonus oluyor. Ben şehirde 2 gün kaldım ve City Route ile Three Castle yolunda bulunan yerleri gezdim. Bu yazıda buralardan bahsedeceğim.

Laima Clock

Laima Clock
Laima Clock

Şehre otobüsle veya trenle gelirseniz, istasyonun hemen yanındaki turist information’dan yürüyüş yollarının bulunduğu şehir haritasını ücretsiz alabilirsiniz. Bu haritada işaretlenmiş ilk yer, otobüs durağının hemen çıkışında yer alan Laima Clock. 2013 yılında, Laima şirketi tarafından reklam amacıyla yapılarak buraya konulmuş. Aynısından başkent Riga’da da bulunuyor. Bu onun ikiz kardeşi 🙂

Walking Stick Park

Walking Stick Park
Walking Stick Park
  • DSC
  • ƒ/8
  • 35.0mm
  • ISO 200
  • 1/0.002

Otobüs durağından ayrılarak şehir merkezine doğru yürüyünce bir parka ulaşıyoruz: Walking Stick Park, yani Türkçesiyle Baston Parkı. Bu park 2007 yılında yapılmış ve üzerinde anıt bastonlar yer alıyor. Parkın pek bir önemi yok, sadece Sigulda’nın geçmişini unutmaması için bu isim verilerek üzerine anıtlar konulmuş.

19. yüzyıl seyahat kitaplarında Sigulda için “Bastonlar, vadi boyunca yürürken çok kullanışlı olabilir” şeklinde bir uyarı bulunurmuş. Zaman geçtikçe şehir halkı haftasonları ziyarete gelen turistler için bastonlar yapmaya başlamış. Başlangıçta oldukça basit olan bastonlar, ilginin artmasıyla sanata dönüşmüş ve oldukça yaygınlaşmış. Fındık ağacı, ardıç, söğüt veya kiraz ağacının dalları önce buhara tutularak yumuşaması sağlanırmış, ardından soyulur, daha sonra boyanarak verniklenirmiş. Önceleri erkekler ağaçları elleriyle büker, kadınlar ise boyama ve vernikleme işlemini yaparmış. Zamanla bu iş sektör haline gelmiş ve adeta kendi turizmini yaratmış. Günümüzde bu bastonları satan yerler olduğu gibi, hediyelik eşya dükkanlarında da küçük halleri bulunuyor. Hatta şekerlemeleri bile var. Eğer şehirde gezerken iki ellerinde bastonlarla gezenleri görürseniz şaşırmayınız.

Medieval Castle

Medieval Castle
Medieval Castle

Parktan düz ilerleyince Orta Çağ kalesine ulaşıyoruz. Geçmişte, Sigulda’da vadi boyunca uzanan çok sayıda taştan yapılmış savunma kaleleri yer alırmış. 1207 yılında, Livonyalı Kılıç Kardeşleri‘nin bölgeye gelmesiyle, şehri ve bölgeyi savunmak için daha güçlü olan bu kale yapılmış. Yüzyıllar boyunca askeri bir kamp olarak kullanılan kale, çok sayıda savaş atlatarak her seferinde restore edilmiş. Ancak Büyük Kuzey Savaşı sırasında neredeyse tamamı yıkıldığı için bir daha daha yenilenmemiş. Bunun yerine tam karşısına, özel bir mülk olan “Yeni Kale” inşa edilmiş.

Yeni Kale (veya şato), 1878 yılında, Kropotkin Ailesi tarafından yazlık saray olarak inşa edilmiş (dış cephesi restorasyonda olduğu için resmini çekemedim). Yıllar içerisinde çok sayıda restore edildiği için birbirinden farklı mimarileri bulunuyor. 1993 yılından beri belediye binası olarak hizmet veriyor.

Orta Çağ kalesine giriş fiyatı 2 Euro. Kulelerine çıkılarak vadi ve nehir manzarası seyredilebiliyor. Ben ziyaret etmedim.

Cable Car

Cable Car
Cable Car

Kalenin ardından artık yavaş yavaş Sigulda’nın iç bölümlerine doğru ilerliyoruz. Eğer şehirde fazla zamanınız yoksa, vadiyi geçmenin en iyi yolu teleferik kullanmak.

Bu teleferik 1969 yılından beri hizmet veriyormuş. Baltık Devletleri’nde yer alan ilk ve tek teleferikmiş. Gittiği mesafe 1020 metre, yerden yüksekliği ise 42 metre. Yaz aylarında ayrıca vadinin ortasında durarak bungee jumping yapmak isteyenler tarafından kullanılıyormuş.

Teleferiğin tek yön ücreti 7 Euro, gidiş dönüş 12 Euro. Ortalama her yarım saatte bir hareket ediyor. Eğer fiyatı fazla gelir ve yürümek isterseniz vadiyi geçmek oldukça yorucu. Ortalama 45 dakikada karşıya ulaşıyorsunuz (ama kan ter içinde kalarak).

Krimulda

Krimulda Bölgesi (sol tarafta kale duvarı gözüküyor)
Krimulda Bölgesi (sol tarafta kale duvarı gözüküyor)

Teleferikle ulaştığımız yer Krimulda köyü. Burası geçmişte İsveç’lilerin yaşadığı bir köymüş ve görülecek birkaç yeri bulunuyor.

Krimulda Palace

Krimulda Palace
Krimulda Palace
  • DSC
  • ƒ/8
  • 18.0mm
  • ISO 200
  • 1/0.00125

Krimulda Sarayı, 1822 yılında İsveç Prensi Lieven tarafından yazlık saray olarak yaptırılmış. Günümüzde kemik ve eklem ağrıları için bir hastane olarak hizmet veriyor.

Hostel
Hostel

Tam karşısında ise 1922 yılında yapılmış veranda bölümü var. Burada geçmişte güneş banyosu yapılırmış, günümüzde ise hostel olarak kullanılıyor. Ben şehirde 2 gece burda konakladım. İnsanın teleferikle konaklayacağı yere ulaşması, bu yerin 1822 yılında bir prens için yapılmış olması ve bahçesinde bahçıvanların çalışması vs. gerçekten inanılmaz bir duygu 🙂 (ancak geceleri süper sessiz ve çok korkunç!).

Krimulda
Krimulda
  • DSC
  • ƒ/8
  • 18.0mm
  • ISO 200
  • 1/0.00125

Köyde aynı zamanda 1800’lerde inşa edilmiş evler bulunuyor. Buralar günümüzde şarap yapım yerleri olarak kullanılıyor. Zamanınız olursa etrafta dolaşabilir ve şarap tadımı yapabilirsiniz. Her evin önünde kaç yılında yapıldığı yazıyor.

Krimulda Castle
Krimulda Castle

Köyde ayrıca 13. yüzyılda yapılmış Krimulda Kalesi‘nin günümüze ulaşan kalıntıları yer alıyor. Kale, 1601 yılında yıkıldıktan sonra bir daha yenilenmemiş ve görülecek çok az kalıntısı bulunuyor.

Gutman’s Cave

Gutman's Cave
Gutman's Cave
  • DSC
  • ƒ/8
  • 22.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.02

Köyden aşağıya doğru inerek Gutman’s Cave, yani Gutman Mağarasına ulaşıyoruz. Efsaneye göre çok eskiden bu mağarada bir adam yaşar ve herkese şifa dağıtırmış. Bu nedenle adı halk arasında Almanca “Gut mann (iyi adam)” olarak anılmaya başlamış. Adının buradan geldiği düşünülüyor. Ayrıca içerisinde akan suyun içildiği zaman insanın ömrünün uzadığı söyleniyor. Ben tavsiye etmem.

Mağaranın 19 metre derinliği, 12 metre genişliği ve 10 metre yüksekliği bulunuyor. Bu boyutuyla Baltık Devletlerinde yer alan en büyük mağaraymış (Türkiye’deki mağaralarla kıyaslayınca epey küçük kalıyor tabi).

Gutman's Cave
Gutman's Cave
  • DSC
  • ƒ/8
  • 30.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.008

Mağaranın popüler olmasının tek nedeni Baltıkların en büyük mağarası olması değil elbette. 17. yüzyıldan bu yana pek çok turist burayı ziyaret ederek, mağara duvarlarına isimlerini ve ziyaret tarihlerini yazıyormuş. Bu gelenek yakın geçmişe kadar devam etmiş, ancak kültür varlıkları listesine alındığı için artık isim yazılamıyor. Güvenlik vs. yoktu ama yaşlı bir amca bekliyordu mağaranın başında. Zaten yazmayın, biraz saygı 🙂

Peki neden insanlar buraya gelip isimlerini yazmışlar? Bunun bir sebebi var elbette. O zamanların efsane olan, ancak ilerleyen dönemlerde gerçek olduğu kanıtlanan bir hikaye: Turaida’nın Gülü Hikayesi.

Turaida’nın Gülü (Rose of Turaida)

1601 yılında, Sigulda topraklarının o dönem hakimi olan Lehistan-Litvanya Birliği ile İsveç arasında çok büyük bir savaş başlıyor. “Çok büyük” diyorum, çünkü ileride savaşlar dizisi başlayacak ve 29 yıl içerisinde tam 4 defa birbirleriyle savaşacaklar. Bunun ardından tüm Avrupa’nın en büyük savaşlarından biri olan 30 Yıl Savaşı, daha sonra Büyük Kuzey Savaşı yaşanacak (yukarıda yazdığım Orta Çağ kalesi bu savaşta yıkılmış). Neyse, 1601 yılında yapılan savaş sırasında, birazdan bahsedeceğim Turaida Kalesi, İsveç tarafından ele geçiriliyor. Savaşın ardından kalenin kayıtlarını tutan Greif ismindeki bir görevli, savaş meydanındaki ölü bedenler arasında sadece birkaç hafta önce doğmuş küçük bir kız çocuğunu farkediyor. Onu yanına alarak kendi kızı gibi yetiştiriyor ve adına, o dönem aylardan Mayıs olduğu için Maija ismini koyuyor.

Kız büyüyünce ilk başta yazdığım Orta Çağ kalesinde bahçıvan olarak çalışan Vicor Hail ile nişanlanıyor. Bu iki genç aşık her akşam aynı saatte Gutman Mağarası’nda buluşuyorlar -ki bu mağara neredeyse iki kalenin tam ortası oluyor-. Aradan zaman geçiyor ve Polonyalı (Leh) asker kaçağı Jakubovsky, Maija’yı görerek aşık oluyor. Kıza açılıyor, ancak Maija bu teklifi reddediyor (çünkü zaten nişanlı). Bu duruma çok öfkelenen Jakubovsky, kıza zorla sahip olmanın planını yapıyor.

Jakubovsky, kendisi gibi asker kaçağı olan arkadaşı Skudritis ile kıza bir mektup yolluyor. Bu mektup kızın nişanlısı Vicor’un ağzından yazılmış gibi yazılarak, mağaranın önünde, her zamankinden farklı bir saatte bir buluşma randevusu talebi. Kız mektubu alarak belirtilen saatte mağaranın önüne geliyor. Ancak oraya vardığında nişanlısının gelmemesinden ve karşısında Jakubovsky’i görmesinden dolayı bunun bir tuzak olduğunu anlıyor (yani Jakubovsky kendisine zorla sahip olacak).

Maija, kendisine tecavüz edilmesindense ölmeyi tercih ediyor. Bunun için her zaman boynuna doladığı eşarbı Jakubovsky’e göstererek, bunun büyülü olduğunu ve kılıcın onu kesemeyeceğini söylüyor. Bunu denemek için kılıcını çıkarmasını ve boynundayken eşarbı kesmeye çalışmasını söylüyor. Eğer gerçekten söylediği gibi kesilmezse, bu büyülü eşarbı ona vereceğini söylüyor. Jakubovsky kılıcını çıkararak, eşarbı keseceğim derken haliyle Maija’nın boynunu kesiyor. Kanlar içerisinde yere yığılan kızı görüncede panikleyerek ormana kaçıyor. O dönemlerde birini öldürmenin önce işkence, daha sonra halka açık idamla sonuçlanacağını bildiği için kısa yoldan kendisini ormanda asarak intihar ediyor.

Ve rutin buluşma saati geliyor. Vicor, büyük bir sevinçle mağaraya gidiyor ancak Maija’nın cansız bedeniyle karşılaşıyor. Oldukça panikleyerek hemen onu kucağına alıyor ve kaleye giderek yardım talep ediyor. Bu esnada kılıcını mağaranın önünde düşürdüğü için, cinayet onun üzerine kalıyor. Çıkarıldığı mahkemede asker kaçağı arkadaşı şahitlik ederek cinayeti Jakubovsky’nin işlediğini söylüyor ve Vicor idamdan kurtuluyor.

İlerleyen yıllarda bu hikaye kulaktan kulağa yayılarak, pek çok insan mağarayı ziyaret ediyor. Ayrıca 19. yüzyılda Vidzeme mahkemesinin kayıtlarında bu olayın geçtiği belge bulunduğu için gerçek olduğu kanıtlanıyor. Maija’nın mezarı ise birazdan bahsedeceğim kalenin içerisinde bulunuyor.

Turaida

Turaida Castle - Ticket office
Turaida Castle - Ticket office
  • DSC
  • ƒ/8
  • 18.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.003125

Mağaranın ardından şimdi sıra geldi Sigulda’nın en popüler yeri olan Turaida‘ya. Turaida, kelime anlamı olarak Thor demek. Bu isim İskandinav mitolojisinde Odin’den sonraki en güçlü tanrı olan Thor’u onurlandırmak için verilmiş. Ziyaretim sırasında aniden yağmur yağmaya ve gök gürlemeye başlayınca bu durum beni çok şaşırmış, Thor gökleri yararak kaleye geliyor zannetmiştim. Ancak kimse gelmeyince ve etraftaki insanların şemsiyelerini görünce anlamıştım ki, demek buraya her an yağmur yağabilirmiş. Bu nedenle yanınıza yağmurluk vs. almanızı tavsiye ederim. Ben 2 saat kapalı bi yerde mahsur kalmıştım 🙁

Turaida Kalesi - harita
Turaida Kalesi - harita
  • DSC
  • ƒ/8
  • 24.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.003125

Mağaradan bu bölgeye yürümek ortalama 45 dakika sürüyor. Ancak sürekli merdiven çıkarak yürüdüğünüz için ulaşım oldukça yorucu. Tabi yorulduğunuza kesinlikle değiyor, çünkü Turaida, Letonya’nın en çok ziyaret edilen yeri!

Ben burayı ziyaret etmeden önce fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla sadece kırmızı bir kale var zannediyordum. Ancak ziyaret ettikten sonra anladım ki, kale sadece küçük bir parçası. Aslında 42 hektarlık kocaman bir alana yayılmış bir açık hava müzesi. İçerisinde: kale, kilise, köy evleri ve büyük bir park bulunuyor. Ben evleri atlayarak diğer yerlerden bahsedeceğim.

Church Hill

Church Hill
Church Hill
  • DSC
  • ƒ/8
  • 18.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.004

Turaida’da görülecen en önemli yerlerden biri, bölgenin en yüksek yerinde bulunan bir kilise. Aslında burada geçmişte 2 kilise ve mezarlık bulunurmuş, ancak Büyük Kuzey Savaşı nedeniyle kiliseler yıkılmış ve daha sonra mezarlık taşınarak, 1750 yılında günümüz kilisesi inşa edilmiş.

Turaida Church
Turaida Church
  • DSC
  • ƒ/8
  • 18.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.125

Kilise ahşaptan yapıldığı için, Letonya’nın en eski ahşap kilisesilerinden birisi. Günümüze kadar çok az hasar alarak ulaşmış ve içeriye giriş ücretsiz.

Turaida'nın gülü mezarı
Turaida'nın gülü mezarı
  • DSC
  • ƒ/8
  • 55.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.02

Mezarlığın tam karşısında yukarıda hikayesini anlattığım Turaida’nın Gülü Maija’nın (Rose of Turaida) mezarı bulunuyor. 1601 – 1620.

Turaida Stone Castle

Turaida Stone Castle
Turaida Stone Castle
  • DSC
  • ƒ/8
  • 18.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.0015625

Kilisenin önünden yaklaşık 300 metre yürüyünce, Sigulda’da yer alan 3 kalenin sonuncusu ve en önemlisine ulaşıyoruz: Stone Castle (Taş Kale). Burası, yukarıda anlattığım diğer 2 kale gibi 1214 yılında, Piskopos Albert tarafından yaptırılmış (Albert günümüz Riga şehrinin de kurucusu).

Turaida Stone Castle
Turaida Stone Castle
  • DSC
  • ƒ/8
  • 18.0mm
  • ISO 200
  • 1/0.0025

Kale yapıldıktan sonra; Riga başpiskoposunun dinlenme yeri, şehir arşivlerinin saklandığı bir yer ve askeri olarak savunma amaçlı kullanılmış. Ancak yapıldıktan kısa bir süre sonra, uzun yıllar boyunca sık sık Livon Şövalyeleri ile verilen savaşlar yüzünden her seferinde başkasının yönetimine geçmiş. 1600’lere gelindiğinde, savaşların şiddeti artarak, aynı yüzyılın ortalarında büyük hasar almış ve askeri önemini yitirerek kullanılamayacak duruma gelmiş. İlerleyen dönemlerde her ne kadar restore edildiyse ve yeni binalar yapıldıysa da, geçmişinde olduğu gibi parlak günler geçirememiş.

Taş Kale ve Ben
Taş Kale ve Ben

Kale, 1600’lerin sonlarında özel bir mülk olarak Geni ailesine satılmış ve 1920 yılında yapılan toprak reformuna kadar farklı aileler tarafından satın alınarak, kendi ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş. Bu süreçte hem kale içinde, hem de çevrede yapılan inşaatlar yüzünden -ki köyden bahsediyorum-, kademeli olarak yavaş yavaş yok olmaya başlamış. 1925 yılında tamamen devlet korumasına girerek, restore edilmiş ve turizme kazandırılmış.

Taş Kale
Taş Kale
  • ƒ/1.8
  • 3.99.0mm
  • ISO 100
  • 1/0.076923076923077

Kalede yapılacak en önemli aktivite, vadi ve orman manzarası sunan büyük kuleye çıkmak, daha sonra müze bölümlerini ziyaret etmek. Bu müzelerin biri 3 katlı ve içerisinde arkeolojik yapı malzemeleri, savaş aletleri, ev eşyaları vb. sergileniyor. Aynı zamanda kaleyle ilgili detaylı bilgiler yazıyor (1214-1776). Diğer müzede ise kalenin hapisanesi ve kale muhafızlarının odası görülüyor. Fazla da bir şey yok 🙂

Folk Song Garden

Folk Song Garden - Father of Song heykeli
Folk Song Garden - Father of Song heykeli

Kaleyi gezdikten sonra Turaida’nın önemli yerlerinden biri olan Halk Müziği Bahçesi’ne ulaşıyoruz. Burası, 1985 yılında Letonya halk müziğini unutmamak ve yüceltmek için yapılmış. Yemyeşil parkta tam 26 tane heykel bulunuyor. Hepsinin kendine has hikayesi ve amacı var elbet. Örneğin yukarıdaki müziğin babası heykeli, Letonya halk türkülerinin nesillerden nesillere aktarılması için yapılmış. Bunun gibi 26 tane daha heykel bulunuyor.

Turaida kısaca bu şekilde. Parkı gezdikten sonra köy evlerinin oraya geri dönüp o bölümü de gezebilirsiniz. Ben içeride 4 saat kaldım ancak tüm gün bile geçirilebilir. Oldukça büyük bir yer.

Özet

Sigulda’da gezilecek ana yerler bu şekilde. Şehir haritasında toplam 33 yer ve 4 farklı yürüyüş yolu olduğunu tekrar belirteyim. Bu nedenle kaç gün kalacağınız size bağlı 🙂 Şimdiden herkese iyi seyahatler!

Kaynaklar

Benzer Yazılar

Yorum Yaz